48. BÖLÜM

149 12 0
                                    


"Yekbun! Yengecim gelir misin?" aşağıdan gelen sesle çektiğim fotoğrafları düzenlemeyi bırakıp, hızla odamdan çıkıp, seri adımlarla merdivenlerden indim. bahçeye çıkabilmek için merdiven eşiğinde bulunan terlikleri giyip bahçeye çıktığımda çardakta oturan Rüzgar ile karşılaştım. Niye buraya gelmişti ki? Görüşmeyeli üç gün oluyordu. En son İzmir'e gittiğimiz akşam görmüştük birbirimizi.

"Rüzgar senle konuşmak istiyormuş, yengecim. Ben içerideyim. Size çay koyayım. Siz oturun." Dedi ve eve girdi. Bende çardağa geçip oturdum.

"hoş geldin." Dedim tebessümle.

"Hoş bulduk. Yersiz oldu biraz biliyorum ama senle konuşmak için gelmiştim."

"Sorun yok. dinliyorum."

İlk biraz kasıldı. Sonra derin bir nefes verdi.

"Her yazın bir sonu vardır. Ne kadar istemesek de. Ben hayallerimi Çağın için bir yıl geciktirdim. Ne kadar doğruydu bilmiyorum ama bazı planlarım için iyiye gitti. Yekbun, ben aslında askeri lisede okudum. Sadece yazları buradaydım yani. Çağın ile olan gelecek planlarımız geçen sene biraz suya düştü işte. Biliyorsundur. Uzatmayacağım. Milli savunma üniversitesine gideceğim. Dün herkesle vedalaştım. Seninde hatırın kalmasın dedim, hani bir uğrayayım." Son cümlesini gülerek kurdu. Bende onunla gülüp dalga geçtim.

"İyi hatırım kalmadı bak yine. Zahmet oldu biraz ama." Dedim gülerek.

"Sağol her şey için. her zaman arkadaş olalım. haberleşelim. Şu üç ay seni tanımamıza pek yetmedi. Sahra nasıl kardeşimse, sende benim kardeşim sayılırsın."

"Abi gibi abisin he." Dedim omzuna vurarak. Erkeksi ve içinde kaybolan sesi ile kıkırdadı yine.

"bana bak, bulaşan eden olursa İstanbul'da, kimi arayacağını biliyorsun artık."

"Aa, ayıp ettin. O kadar asker olacaksın, bana da öğretirsin bir şeyler."

Çatılan kaşları ama yüzündeki gülümsemesi ile bana baktı, "Silah mı kullanacaksın?"

Yumruğumu avucuma vurdum, "Dövmeyi. Silahı ne yapayım oğlum? Katil mi edeceksin beni?" tekrardan gülüştük. Kolundaki saate baktı ve yerinden kalktı. Bende onunla kalktım.

"Hakkını helal et, her şeyin için sağol."

"Helal olsun. Bende her şey için teşekkür ederim." Birbirimize sarıldık kısa bir süre. Kapıdan çıkacağı sırada durdurdum.

"Nineme uğramayı unutma."

"Uğradım bile. Hatırlattığın iyi oldu. O da seni müsait olduğun bir zaman gelmeni istiyormuş."

"Tamam sağol kral."

"Ne demek efendim." Dedi ve göz kırpıp gitti. İçime bir an hüzün kaplasa da onun için seviniyordum. O da artık yolunu çiziyordu.

"Yenge! Ben nineme gidiyorum." Diye bağırdım. Yengem içeriden apar topar çıktı.

"Aa, gitti mi Rüzgar? Çaylar kaldı."

"O zaten veda için gemli yengem. Ben nineme gidiyorum hadi, görüşürüz." Dedim.

"Tamam selam söyle." Dediğinde bahçeden çıktım. kapıyı arkamdan çektim.

Hızla ninemin evine gittim. Sokaklarda hızlı adımlarla yürüdüm. Ninemin evine gelince ilk bahçesinin kapısını tıkladım ve sonra açıp içeri girdim. Arkamdan kapıyı kapattım. Ninem çardakta uzanırken doğruldu.

"Rahatsız olma nine. Beni çağırmışsın, Rüzgar gelmişti. O dedi." Diyerek sakin adımlarla çardağa yürüdüm ve yanına oturdum.

"Hoş geldin Yekbun'um. Demek vedalaştınız. O da gitti demek." Gözlerinin yaşardığını gördüm. Kendini toparlamak için ilk birkaç dakika gözlerime bakmadı.

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin