50. VE 51. BÖLÜM

168 15 1
                                    

50. BÖLÜM

"Vay be..." dedim iç çekerek. Odamdan sakin adımlarla çıktım. Elime aldığım küçük çanta ile merdivenlerden hiç yapmadığım şekilde teker teker indim. Bu bir veda değildi ama ilk defa kendimi evimde hissettiğim bir yerdi burası. Aynı sıcaklığı yakalayabileceğim bir ev düşünemiyorum.

Evden çıktım ve evin kapısını kilitledim. Dedemlerin hepsi dışarıda, hemen köşeye dönünce kenarda duran amcamın arabasına eşyaları yerleştiriyorlardı. Çardağa elim deyip geçti. pürüzsüz tahtasına elimi gezdirerek geçtim yanından. Tavşanlara baktım. Suladığım o çiçeklere baktım. Uyuduğum hamağıma baktım. Cidden bu rahatlığı bir daha bulamazdım. Burası benim evimdi.

Sadece yaprak ve dikenlerden ibaret o kesilmiş güllerin yanına geldim. yerde birkaç tanesi sapı ile duruyordu. Üstlerine basmamaya dikkat ettim. yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Elimi o güllerini kaybetmiş dikenlere yaklaştırdım. Yapraklarını hafifçe okşadım. Bahçe kapısından içeri bam diye birisi girdi. Korkuyla yerimde sıçradım ama elim dikene batmadı. Gülün güzelliği kalmadı ki dikeni batsın...

İçeri giren Çağın'dı. Nefes nefese bana bakıyordu. Birine bir şey mi olmuştu?

"Çağın..." dedim telaşla çıkan sesimle.

"Sadece izin ver." Dedi bana doğru adımlayarak. Nefesi düzene girdi. Sadece yüzüne baktım. Yerde duran gülü eline aldı dikenlerine dikkat ederek.

"Gül güzel olacak ki dikenine katlanasın..." dedi bana doğru uzatarak. Dikenlerine dikkat ederek tuttum bende. İkimizde aramızda duran gülü tutuyorduk. Gözlerimiz yine gözlerimizdeydi. İçimde en azından pişman olmamam için sevdiğimi söyleme hissi kabarıyordu.

"Seni özleyeceğim..." dedi Çağın iç geçirerek.

"Seni özleyeceğim..." dedim bende.

Artık söyleyecektim. Kaçışı yoktu. içimde kalamazdı bu.

"Çağın-" diye başladığım lafım kesildi.

"Yekbun. Yengecim, gidiyoruz." Kapıdan bize bakıyordu yengem. Ve vakit dolmuştu. Sanki ölüm döşeğindeki bir hastayla konuşuyormuşum gibi bir his kapladı içimi. Sanki o son saniye dilim dönmeden kaybettim onu. Bize verilen koskoca zamanın değerini bilemeden o son saniyeyi bekledik hepimiz.

Çağın ile birbirimize döndük. O gülü bıraktı, ben ilk güle sonra ona baktım.

"Dikenlerle oynama, şehir çocuğu." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Bir yere girerken içeri dalma, hantal sırık." Onunda yüzünde benimki gibi bir gülümseme oluştu. Gözlerimiz parladı. Son cümlelerimiz, bitmek bilemeyen ama bu sefer son olan vedamızda, bize özel bu cümleler ile yaptık kapanışı.

İçimden şunu tekrarladım, "Seni seviyorum, Çağın..." yutkundum ve elimdeki gül ile yanından geçip o mavi, sonuna kadar açık olan bahçe kapısından çıktım. elimdeki çantayı arabaya koydum. babaannem yanıma gelip anahtarı bana verdi. Kilitlememi istedi. Köşeyi döndüğümde Çağın kapının önünde dikilmiş bana bakıyordu. Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Dönüp mavi kapının kulpundan tutup çektim ve kilitledim. Anahtarı cebime koydum. tekrar Çağın'a döndüm.

Diyecek bir şey kalmamıştı ama ben kalıp bir bahane bulup, onun gözlerinde yaşamak istiyordum. Olmayacaktı. Bu da olmayacaktı...

Çağın'ın gözlerine daha fazla bakabileceğime emin değildim. Tam başımı eğdiğim sırada bedeni bedenime kavuştu. Kolları sımsıkı bana sarıldı. Burnu omzumda kokumu çekiyordu. İlk şaşırıp birkaç saniye kalsam da bende bu vakti değerlendirip kollarımı sıkıca ona sardım. Bende onun o ölüp bittiğim kokusunu içime çektim.

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin