jungkook ve yoongi basitçe, bir arkadaş grubunda tanışmışlardı. aradan geçen zaman ve uyuşan auraları onları birbirlerine çekmiş, ve bu arkadaş grubu onların birbirine aşık olma yolları olmuştu.
yoongi, jungkook'u ilk aşkı kahverengi piyanosuyla tanıştırmış, hatta ilk aşkını jungkook'un büyük isteği ve ilgisi ile sevgilisine de öğretmeye başlamıştı. eh, jeon jungkook size de yavru köpek bakışları atsaydı, siz de karşı koyamazdınız fakat jungkook nasılsa bu bakışları sadece yoongi'ye atıyor olacaktı.
gün geçtikçe birbirine daha çok bağlanan iki genç birbirlerinden ayrılamaz olmuştu. jungkook sabah olur olmaz yoongi'nin kapısında alıyordu soluğu. yoongi ise bu durumdan hiç şikayetçi değildi, jungkook'a uykusuna olan aşkından daha çok aşıktı, bebeğine onu uyandırdığı için kızamıyordu bile.
yoongi ve jungkook bu süreçte pek çok dönemden geçmişti. ailevi durumlar, sınavlar, mental sağlıkları, yirmi dört saatin yetmemesi, gelecek kaygısı... ama onlar bunların bir gün geçeceğine inanıyorlardı, sonuçta her şey geçer.
birbirlerinin yanlarında oldukları sürece hiçbir şeyin önemi yoktu, ne kadar yara aldıkları önemli değildi.
ama öyle olmadı, zamanla artan bu sorunlar, onları her gün yaptıkları rutin kavgalara sürüklemişti. artan kıskançlık krizleri, yoongi'nin üniversitesi için yaptığı stres..
jungkook sadece yoongi'nin iyiliğini düşünüyordu, her an ona destek olmaya ve her şeyi yapmaya hazırdı. yoongi ise bu stresini jungkookdan çıkartıyordu.
artan kavgalar ikisini de huzursuz etmeye başlarken jungkook ne yapacağından emin değildi, ona nasıl yaklaşmalıydı? jungkook ne yaparsa yoongi onu itmezdi?
aradan uzun bir zaman geçti, kavgaları bir artıp bir azalırken yoongi'nin üniversiteye gitme zamanı çoktan kapıya gelmişti. yoongi, üniversiteye gidemeyeceğini biliyordu. derecesi iyiydi ancak ne kaydını yaptıracak, ne de üniversite masraflarını karşılayacak parası vardı. ailesi hiçbirine yetişemezdi.
jungkook, yoongi ona hislerini anlatmasa da her şeyin farkındaydı. yoongi'nin okumak için ne kadar hevesli olduğunu biliyordu, okumayı çıkar yol olarak görmüştü ve şimdi yoongi tüm yolunu kaybetmek üzereydi. jungkook bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. yoongi'ye yardım etmek için her şeyi yapardı.
yoongi'nin para toparlaması için iki aydan biraz fazla bir zamanı vardı, jungkook kafasına koymuştu, o parayı ne yapacak ne edecek toparlayacaktı.
yoongi'nin yanından her zamanki vakitten biraz erken ayrıldı, apar topar evine gitti, tüm mangalarını ve yaptığı tuvalleri satışa çıkarttı. bunun yeterli gelmeyeceğinden emin olsa da, bir kısmını toparlamak için iyi bir adımdı.
sosyal medya üzerinden yaptığı bir takım reklamlar ile birkaç geri dönüş almıştı bile.
jungkook'un sattığı tablolar ve mangalar elbette yeterli gelmedi ve jungkook daha fazla şey satışa çıkarttı, gerçekten çok fazla eşya.
tüm bunlardan yoongi'nin haberi asla yoktu, jungkook kaybolan her bir eşya için ayrı ayrı yalanlar uydurmuştu, bu yalanları unutmasın, açık vermesin diye de söylediği yalanları not aldı.
yoongi jungkook'un zoru ile bir işe girmişti, jungkook ona daima bir ışık olduğunu söylemiş, böylece son ana kadar çalışması için teşvik etmişti.
zaman yaklaşmaya başladıkça jungkook'un elindeki para güzel çocuğa gün geçtikçe daha da azalıyormuş gibi geliyordu. jungkook ne yapacağından emin değildi.
jungkook iki gün boyunca düşündü, düşündükçe uyku saatleri de azalıyordu. yoongi jungkook'un gözlerinin altındaki değişikliği oldukça kolay bir şekilde fark edebiliyordu, sevgilisinin gözlerini öperek ona destek olmaya çalışıyordu. neden uyku uyuyamadığını jungkook'a sorsa da, o bu soruya doğru cevabı vermiyordu, yoongi bunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the most beautiful moment in life / yoonkook
Fanfictionmin yoongi ve jeon jungkook'un kavgaları sınırı aşmaya başlamıştı. hyyh, yoonkook