Jeremy Zucker - All The Kids Are DepressedSaraya giriş yaptığımızda güneş henüz doğmuştu. Gerçekten o rutubetli zindan da koca bir gece geçirmiştim ve şu an da tüm kemiklerim yorgunluktan sızlıyordu. Uyuyamadığım için de başım resmen çatlıyordu. Yavaşça elimle sağ gözümü ovdum. Bir an önce uyusam iyi olacaktı.
Girişteki muhafızlar atlarımızın kayışını bizim elimizden kendi ellerine alarak atlardan inmemize yardım ettiler. Hiçbirimizin ayakta duracak mecali yoktu. Özellikle de Isabel'in. Muhafızlar canını yakmamaya özen göstererek onu Sophia'dan aldılar ve muhtemelen doktorun yanına götürmek için yanımızdan ayrıldılar.
"Kral ve Lordlar sizi taht odasında bekliyorlar. Lütfen bir an önce oraya gidiniz."
Karşımda konuşan kırklı yaşların sonunda ki kahyaya baktım. Sanırım Kral'ın özel kahyasıydı. Saraydaki bir çok şey ile o ilgileniyordu. Saçları da kırlaşmıştı. O değil de, kahyanın söylediği şeyler beni oldukça sinirlendirmişti. Zahmet edipte buraya kadar gelemeyen o Kral bozuntusunun kesinlikle suratına bir tane patlatmak istiyordum.
Kızlar sanki bu durum çokta umurlarında değilmişçesine taht odasına ilerlemeye başladılar. Ben de el mecbur onları takip ettim. Koridor boyunca yürürken çalışan hizmetçiler çaktırmadan bizi izliyordu. Bazılarının perişan halimize güldüğünden emindim nedense. Yine de umursamadım. Bir an önce şu adamlarla karşılaşıp güzel bir duş almak daha sonra da uyumak istiyordum.
Taht odasının kapısının önünde bekleyen muhafızlar bizim için kapıyı açtılar ve biz de içeriye girdik. Her zamanki gibi tahtına kurulmuş bir vaziyette olan Kral bizi güler yüzle karşılamıştı. Ah... Dünkü duyduğum şeylerden sonra bu adamın her hareketi midemi bulandırıyordu.
"Hoşgeldiniz kızlar. Iyi olmanıza çok sevindim. Zindanda herhangi birinizin ölmemesi beni çok mutlu etti doğrusu. Ee... Peki nasıl geçti? Aradığımız şeyi bulabildiniz mi?"
Lordların hepsi nefeslerini tutmuş bize bakıyordu. Çünkü bu gücü hangi Leydinin aldığı eyaletlerin kaderini değiştirebilirdi. Gerçi benim için çokta bir şey fark etmezdi. Sonuçta bu kılıç aradığımız şey değildi.
Tam o sırada Larissa bir adım öne çıktı, elindeki kılıcı Kral'a doğru uzattı ve büyük bir sakinlikle konuşmaya başladı.
"Evet efendim. Aradığımız şeyin bu kılıç olduğunu düşünüyoruz."
Kral'ın gözleri hafif bir şaşkınlıkla aralandı lakin bu kısa sürmüştü. Ben ise üzerimde hissettiğim keskin bakışların kimden geldiğini anlamak için başımı çevirdim, neredeyse öfkeden sarıya dönmüş olan o gözlerle karşılaştım ve nefesimin kesildiğini hissettim. Bu da neydi? Kulaklarım sanki uğulduyordu. Başım az öncekine kıyasla daha çok dönmeye başlamıştı ve üzerimde sanki tonlarca ağırlık varmışcasına bacaklarım beni taşımakta zorlanıyordu.
Neydi bu? Aron'un gücü mü? Kendimi toparlamaya çalıştım ama pek başarılı olamadım. Bir an önce bu adamın görüş açısından çıkmam gerekiyordu yoksa aramızdaki bu güç farkı benim sonumu getirecekti.
"Seni tebrik ediyorum Larissa. Oldukça iyi bir iş çıkarmışsın... Peki bu gücü kime vermek istersin?"
Kral'ın söylediği şeyleri zar zor anlıyordum. Nefes alış verişlerimin düzensizleştiğini hissediyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Bu adamın üzerimde uyguladığı baskı muazzamdı.
Zar zor ayakta durduğumu fark etmiş olacak ki Emma yavaşça yanıma sokuldu ve fısıldayarak iyi olup olmadığımı sordu. Gülümsemeye çalıştım ve ona iyi olduğumu söyledim. Bakışlarını pür dikkat bana bakan Aron'a dikti. Daha sonra ise hiçbir şey söylemeden önüne döndü. Tam o sırada odada Larissa'nın sesi yankılandı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KRALLIĞI
Ficção AdolescenteAltı yaşındayken ailesi ve yaşadığı topraklar elinden alınan genç bir kız. Bir gün tekrardan ait olduğu topraklara çağrılır lakin bu çağrılışın altındaki sebepler çok başkadır. Kral ve planlarına ayak uydurup yıllar önce ondan alınanları geri almak...