Tekrar günümüzde bulmuştum kendimi. Ara sokaktan İstiklal Caddesine çıktım. Ucuz atlatmıştım. Halil'in tam karşısında ortadan kaybolsam kalp krizinden ölürdü herhalde. Kendimi eve atmak istiyordum bir an önce.
<<<<<<<< >>>>>>>>>
Sabah ilk iş evimden eşyalarımı toplayıp köşke taşınmak olmuştu. Artık bu köşk ile hiç olmadığı kadar birbirimize bağlanmıştık. Kerem ile çalışmalarımıza devam ediyorduk avluda. Düzenli olarak geçmişe ziyaretlerim oluyordu daha tarihleri yönetemiyordum ama kendiliğinden değil de isteğime bağlı olarak zaman yolcuğuna başlama sorununu halletmeye başlamıştım. Kerem ile konuşmalarımızda Lonca'dan bana hiç bahsetmemişti. Benden saklıyor muydu yoksa oda mı bilmiyordu?
Bir şekilde annemin dediği gibi Lonca'ya geçmişte gidip eğitimimi tamamlamam lazımdı. Bu gün ki yolculuğumda bunun için bir şeyler yapacaktım.
Keremi yolcu ettikten sonra gizli geçitten kendisine "Zaman Odası" adını verdiğim gizli odaya geçtim.
Kerem ile çalışmalarımızın meyvelerini toplama zamanıydı. Evet hazırım. Önümde 1914 yılına ait bir gazete vardı. Tarihe odaklanıp, kendimi orada hayal ettim. Bütün vücudumda inanılmaz bir elektriklenme olmuştu. Sanki elektriğin kablolardan etrafa yayılması gibi birden bütün vücuduma aynısı olmuştu. İçimde o gücü hissetmiştim. Tam o anda ilk defa etrafımda olan biteni görme fırsatım olmuştu. Etrafımdaki her bir eşya havaya karışan dumanlar gibi dağılmaya başlamıştı. Çevremdeki somut her şey yerini hayal kurduğum gitmek istediğim zaman ve yere beni götürüyordu. Ona çeviriyordu etrafımdaki her şeyi. Ben olmasını istediğim şeyi zaman içinde büküyordum resmen. Bu nasıl bir güçtü! Tarifini yapmam imkansız...
Boynumda Lonca'nın yüzüğünü kolye olarak saklıyordum. Daha ortaya çıkmaz zamanı değildi. Hemen etrafımda yer alan kıyafetlere uzandım. Artık bu rutine alışmaya başlamıştım. Büyük defterden bugünün tarihine, hava durumuna vb. bilgilerini okuyup, odadan çıktım.
Etrafta kimseye görünmeden kendimi 1914 yılının İstanbul'una attım.
Gördüğüm manzara ne yazık ki içler acısıydı. Savaştan dönmüş ya da gidecek olacak askerler neyi beklediklerini bilmediğim bir şeyi bekliyorlardı. Ayaklarında çarık bile yoktu bir çoğunda... Bu milletin gencecik evlatları, ana kuzuları, büyük daha önce şahit olunmamış bir Dünya Savaşına adım adım sürüklenmişlerdi. Sonu zaferdi ama feda edilecek canları düşününce tüylerim diken diken olmuştu. Hem minnet hem de üzgün gözler ile onlara baktım. Yanlarından yavaşça yürümeye başladım. İstanbul'u keşfetme zamanıydı.
Annem Lonca'nın adresinin her dönem ayrı bir binada olduğunu söylemişti. Güvenlik nedeniyle sürekli bir değişim halindeymiş. Lonca'nın savunduğu idea ile aynı fikirde olmayan düşmanları ile her yüzyılda savaş ve çatışmalar yaşanmış. 1914 yılına gelme sebeplerimden biri de buydu. Annem 1914, 1917, 1919 yıllarına dair Lonca'nın açık adresini yazmıştı. Hangisi tutarsa şansımı denemem lazımdı.
Adres Göksu Nehrine yakın bir yere çıkarmıştı beni. Göksu Nehrinin manzarası ile mest olmuştum. Gerçekten eski kitaplarda tarif edildiği kadar varmış. İnsanların giyimleri, yürüyüşleri ne kadar güzeldi. Aşıkların buluşma yeri, evlenmek isteyenlerin kısmet aradıkları yer, hasta olanların şifa bulmak istedikleri yer, ailelerin birlikte vakit geçirdikleri yer ve daha bir çok anlam ifade eden bu güzel nehir, ne çok şeye şahitlik yapmıştı.
Nehirin üzerinde kayıklarda birileri dikkatimi çekmişti. BU BENDİM? NASIL YANİ?
Hemen saklanmalıydım. Yanımda duran genç bir kadının şemsiyesini kendime siper yapmıştım. Kayıkta pekte samimi bir şekilde yanımda oturan kişi Halil idi. En son bıraktığımda iznim olmadan dudaklarıma yapışmıştı. Onun için aradan 2 sene geçmiş olabilirdi ama benim için sadece 3 ay olmuştu. Ne konuşuyorduk acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Zaman Yolcusu
RomanceYasemin Eroğlu, son zaman yolcusu kadındır. Günümüzde başlayan hikayesinin, 1912 yılında 1.Dünya Savaşının kıyısında İstanbul beyefendisi bir gence aşık olması ile değişecekti. Zamanın içinden geçmesi ama ona dokunmaması gerekiyordu. Lakin aslında h...