(Yazarın Anlatımıyla - İsviçre)
Hayat bambaşka bir şehirde, bambaşka şartlarda başlıyordu kızıl kadın için. Her şeyi arkasında bırakmıştı. Her şey bitmiş miydi yoksa her şey daha yeni mi başlıyordu o da bilmiyordu. İçinde korku yoktu, heyecan yoktu, özlem çokça idi.
Korkusuzdu, içindeki heyecan ve diğer canlı duygular ise çoktan terk-i diyar etmişti. İçinde kalan şeylerden çoğu kırıklar, dökükler ve acılardı. Yere sağlam adımlar atıyordu, öyle yapmak zorundaydı, zorunda bırakılmıştı. Üzerinde sancılı geçmiş, geride bırakılmış bir yedi ay vardı.
Genç kadın, uzun topuklu ayakkabılarını yere vurarak, hızlı ve temkinli adımlarla yürüyordu boş koridorda. Kısa, kızıl saçlarını geriye savurmuş ve yeşil gözlerini kırpıştırmıştı. Güçlü ve sağlam adımlarla yürüyordu.
Biraz sonra gireceği oda ile yeni bir hayata başlayacağını düşünüyordu kızıl kadın. Odanın kapısını sakince açtı ve kendinden emin tavırlarla içeri girdi. İçerideki mavi gözler ile göz göze geldiğinde, sakin ve özgüvenli tavırlarla, mavilerin en içine baktı.
Tanıdık gelmişti, buna lanet ediyordu. Masaya yaklaştı ve ona uzatılan eli sıktı. Her şey şimdi başlıyordu. Şimdi bu sıkılan iki el, şimdiyi ve geleceği derinden sarsmıştı. Geçmişin ise kırıklarını topluyordu.
***
( Şimdiki zaman – Ahu'nun Anlatımıyla)
On beş dakikadır, büyük masanın etrafında toplanmış, susuyorduk. Bir bilinmezlik içinde tıkılmıştım fakat sorularıma cevap alamıyordum. Nerede, kimlerin arasında olduğumdan zerre bilgim yoktu, buraya neden geldiğimi bilmiyordum bile ama içimdeki merak dürtüsü durmamı söylüyordu.
Bir masanın etrafında yedi kişi oturmuştuk. Adil bey dışında tanımadığım yedi kişi ile bir masa etrafında oturmuş, sadece susuyordum. Daha fazla bu karmaşaya dayanamadım ve elimi hızla masaya vurdum ve lafa girdim:
"Ne kadar susmaya devam edeceğiz? Beni buraya çağıran sizsiniz, siz konuşacaksınız, ben dinleyeceğim!" dedim hafif yüksek çıkan sesimle.
Bu sırada masaya oturduğumdan beri, yeşil hareleriyle bana nefretle bakan adam hızla ayağa kalktı ve tam konuşacağı sırada, Adil beyin sesi ile duraksadı.
"Sana her şeyi anlatacağım Ahu" dedi ve elindeki paketi önüme bıraktı. Ardından devam etti:
"Bu paket, üç gün önce, gece yolda motosikletli biri tarafından önüme atıldı. Agâh ağabeyden..." dediğinde, onu kestim ve kutunun içine bakarken, konuşmaya başladım.
Kutudan 'Agâh Derenoğlun'dan, Adil Kaya'ya' yazan minik bir not ve kasetler vardı.
"Ölmüş bir adamdan gelen kasetlerden bahsediyorsun?" dedim sorarcasına.