Milad ♥ 3

2K 139 91
                                    

BAHAR

Annemin ısrarı ve benim inadım arasında kalan Korhan, hastaneye gitmem konusunda dakikalardır dil döküyordu. "Bahar, doktorlar annen gelene kadar kalmana razı oldu diyorum. İlla seni zorla mı götürsünler istiyorsun?"

"Ben de babamdan haber alana kadar hiçbir yere gitmeyeceğimi söylüyorum. Hastaneye gidilmesi gerekiyorsa, onunla beraber gideceğim."

"Bak bacağın gittikçe morarıyor. Bu kötüye gittiğini gösteriyor."

Göz ucuyla baktığım bacağım gerçekten kara bir mor renge bürünmüştü. Acısı önceki kadar şiddetli olmasa da dayanılmaz bir haldeydi. Yine de babamın sağ salim oradan çıktığını görmeden kimse bu yerden beni kaldıramazdı.

"Elif..."

Hangi yönden geldiğini anlayamadığım ruhani ses sanki babamın düştüğü uçurumdan serbest düşüş yapmışım gibi içimin boşalmasına neden oldu. Ürperdim. Gözlerimi sesin sahibini bulmak istercesine etrafta dolaştı. Dur durak bilmeyen acı öyle yoğundu ki, beni mıknatıs gibi sahibine çekmişti. Ufak tefek, ev haliyle fırlayıp gelmiş siyah saçlı kadın, Cansu Adanan olmalıydı. Fotoğraflarda gördüğüm ama tanımadığım kadını inceledim. Başını Elif Teyze'nin omzuna yaslamıştı, ayakta durmaya mecali kalmamış gibi sarılıyordu ama sanki biri bir şey dese, ayaklarının üzerinde dimdik duracak gibi de hazırdı. Acısı gözlerinden damlıyordu ve beni iliklerime kadar sarsmayı başarıyordu. Aralarında konuştuklarını belli eden küçük dudakları ara ara açılıp kapanıyordu. Çevredeki gürültüden duymam imkânsızdı, mesafede dudaklarını okumamı zorlaştırıyordu. Aniden çekik gözleri, eliyle koymuş gibi beni buldu. Dona kaldım ve bunu fırsat bilen hayalet bir el göğüs kafesimden girip kalbimi avuçladı. Öyle sıkıyordu ki acı nefes almamı bile engelliyordu. Heyecan ve gerginlik diğer tüm duyguları bertaraf ederek damarlarımda dolaşmaya başladı. Cansu Hanım yavaşça başını kaldırdı. Bu mesafeden ne düşündüğünü anlamak güçtü ama iyi şeyler olmadığını hissettiriyordu. Çok donuk bakıyordu. Tüylerimi diken diken hale sokacak kadar... Onunla bu şekilde tanışmak, kaderin cilvesiydi. En tatsız olanından...

Gözlerini benden ayırmadan Elif Teyze'ye bir şeyler söyledi. İki kadınında gözleri artık üzerimdeydi. Endişe ve korku tohumları tüm vücudumu kaplamaya, her bir hücreme itinayla işlemeye başladı. İçim içimi yiyor desem yeriydi. Yavaşça sarılmayı bıraktı ve tamamen bana doğru döndü. Hareketlerinin ağırlığı üzerimdeki gerilimi daha da arttırıyordu. Aramızdaki mesafe bir anda yok olmuş gibiydi. Çırılçıplak kalmış gibi hissediyordum. Gölgeli ifadesi bana ta içimi gördüğünü söylüyordu aynı zamanda da set çekiyordu kendi kesikleri görülmesin diye. Dışarıdan bakan bizi iki taş heykel zannedebilirdi. Öyle hareketsizdik. Ta ki, Cansu Hanım'ın uçurumdan atlarcasına büyük bir cesaretle bana doğru bir adım atmasına kadar. Ardından bir adım daha...

"Kalkmama yardım eder misin?"

Korhan beni razı ettiğini düşünerek, seve seve koluma girdi. Mahcubiyetimin esiri olmuş gözlerimi bana doğru gelen kadından ayırmadan ayağa kalktım. Bacağıma saplanan ağrı, sanki yer çekimi ile daha güçlü bir şekilde zonklamaya başladı. Ambulansa tutunarak, seke seke ufak adımlar atmaya başladım. Dingiliğimi bulduğumdaysa adımlarımı hızlandırdım. Korhan bu aceleme anlam veremez halde, düşmemem için kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Cansu Hanım'ın adımları serileşti. Benden daha hızlı bir şekilde yanıma ulaşacağını anladım.

"Korhan biraz bize izin verir misin?"

Kafasının karıştığını hissettiğim adam, bana doğru gelen kadını görmüş olacak ki "Hemen arkandayım," diye fısıldadı. Ne olduğunu sormadı, sorgulamadı. Benim aksime o, Cansu Hanım'ı tanıyor olmalıydı. Hoş tanımasa bile, yaşadığımız durum ortadaydı. Yavaşça ellerini çekti ama dengemi sağlayana kadar tam olarak uzaklaştırmadı. Düşmemden korkuyordu ve bu şu an için bana iyi gelen tek şeydi.

VELİAHTLAR 2 - BAHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin