sanki...bir şeyler...yanlış gibi...
En net şekilde hatırladığım kadarıyla, hep kendi başıma bir şeyler yapmayı öğrenmiştim. Ve bunu da tek başıma başarmıştım...tek başıma.
Annemi bilmiyorum; ama güzel, görgülü bir bayan olduğundan eminim.
Babam deseniz...bir haberciydi. Öyle mikrofonlulardan(?!) değil, bildiğimiz postacı gibi bir haberci. Yani...haberci İDİ. Mektup getirip götürüyordu ben çok küçükken.
Hep izlerdim, merak ederdim..."Acaba babam ne götürüyor? Bana da mektup gelir mi? Neden zarfları mühürlüyorlar??? Neden?""Neden?"
"Ne demek neden???"
Sandra telefondaydı. Ben de yine tembellik yapıp zarfları getirmediği için kızı fırçalıyordum, hehehe...
- Yahu neden getirmedin diğer zarfları?!
- Sen o kadar yolu tek başına yürüyebilir misin sayın zat-ı muhterem??
- Sen kime çektin be kızım be?
- Öff, hala konuşuyor musun sen?!
- Bağırma kız bana telefonda! Teneke! Neyse, bekle orada. Ben zarfları alırım kendim.
- Ay tamam!Sandra benim kardeşim olur; ama hiç bana benzemez (kime çekti acaba~). Huy olarak yani. Çok çabuk pes eder, her şeye atlar; ama cıvıl cıvıl bir kızdır kendisi.
Ne?
Ben mi?
Öfff, peki...
Adım...Elena.
Ama bana Violette diyorlar. Sebebini sonra söylerim ya, boşver. Heheh...neyse.Diyorlar(?) ki; "sessizleştikçe çevreni daha iyi duyarsın." Biz haberciler de sessizleştikçe başımızdakilerin ne mal olduğunu görebiliyor ve duyabiliyoruz...en azından ben öyleyim.
Başımızdakilerden kastım ne mi?
...
Ben...kurallara inanmam. İnanmam derken, bir insanın başka bir insanı yönetebileceği fikri bana en saçma şey gibi gelir.
Bu koduğumun puştları da biz habercileri -bu arada, sadece bizi değil, BÜTÜN HALKI DA- köşeye sıkıştırmak için ve sömürmek için ellerinden geleni ardına koymuyorlar! Haha!
Neyse...o kısım biraz karışık.- Maşallah!
O zarflar...oha.
- Kızım, bunlar mükemmel?!
Sandra'nın elinden zarfların birini aldım ve arkasına baktım.
/Alıcı: Mary Greenwood/
/Adres: *adresi vermeyeyim*/
- Yaaa! Ben sana söyledim nazlanma diye!
Yüzüne baktım, pis pis sırıtıyordu hıyar.
- Ne bileyim ben zarfların bu kadar büyük olduğunu?? ... Neyse,
eline sağlık.
- Hayır ablam, senin eline sağlık. Sen götüreceksin zarfları!
Öeehh.
Sandra'nın sürprizleri...öfff. Heheh.
- Ben mi...?
- Yok, ben! E herhalde sen!!
- ... (dumur)
- Ne var be? Al haydi!
Kafamı salladım heyecanla, zarfları kaptığım gibi bisikletime atladım.
- Eve git sen de, tamam mı?
Sandra bana döndü.
- Tamamdır! Dikkat et!
- Tabii ki~!İşini heyecan duyarak yapman, o işi severek yaptığının göstergesidir. Ben de her büyük (A5 boyutu; en büyük zarftırlar kendileri) zarf elime geçtiğinde mükemmel hissederim...bazı istisnalar hariç.
Habercilere fazla saldırılar oluyor.
Güvende değiliz...hem de hiç.
Biz genellikle siyah giyiniriz. Bu yüzden diğer insanlar bizim haberci olduğumuzu kolaylıkla anlarlar. Ve bu da bazı şerefs...pardon, hıyarların işine gelmiyor.
Neymiş? "Biz de herkes gibiymişiz!"
Yok ya?!?!?!
Ben senin gibi değilim!
Sandra senin gibi HİÇ DEĞİL!!!
...
Ö-özür dilerim...tutamadım kendimi...Pedallara iyice asıldım, sert rüzgâr alnıma fena hâlde vuruyordu. Umarım burnum tıkanmaz...
...hayda.
Yine mi...?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Violette: The Messenger
Science FictionBilişim teknolojilerinin yasaklandığı ve doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğu bir ülkede, Violette ve diğer postacılar hem doğru haberlerin insanlara ulaştırılması hem de teknolojinin yeniden yaygınlaşması için hareketler başlatılması için çabalamakta...