'Nasıl gidiyor Jungkook'u tavlama işi?'
Derin bir nefes alarak omuzlarımı düşürmekle yetindim Jennie'nin kantinin ortasında hafif fısıltıyla sorduğu soru karşısında. Geçen her dakika bu konu hakkında biraz daha umutsuzluğa kapıldığımı itiraf etmek zorundaydım.
'Gitmiyor.'
'Hadi ama Lisa, senin bu zamana kadar isteyip alamadığın bir şey olmadı!'
'Mina'ya karşı hiç bir zaman kazanamadım ama aynı zamanda' dedim göz devirerek. Anlamsız bir şekilde kalbim kırık hissediyordum ve ben hep böyle hissederdim.
Jennie oturduğu yerden doğrularak masanın üzerindeki ellerimi tuttu. Bir yandan da yüzüme doğru eğilip, kedi gözlerini gözlerime dikmeyi ihmal etmemişti.
'Bu sefer kazanacaksın, Lisa ve onun bu savaştan kaybı o kadar büyük olacak ki sadece kazanmakla kalmayacaksın aynı zamanda bu zamana kadar sana yaptığı tüm kötülüklerin bedelini ödemiş de olacak o.'
Umutsuzlukla kafamı salladım. Pes ettiğimi söyleyemezdim; hâlâ Mina'dan deli gibi intikam almak ve bana yaşattıklarının bedelini ödetmek istiyordum ancak belki de yöntemim yanlıştı.
'Jungkook'u katmamalıyız belki de bu işe Jennie?' diye sordum.
'Jungkook dışındaki hiç bir şey üzemez ki Mina'yı, hem onu bu işe katmazsak sen ne yaparsan yap Jungkook Mina'yı korur, yaralarını sarar bir bir. Bunları biliyorsun, defalarca konuştuk daha önce.'
Jennie haklıydı; Jungkook Mina'ya deli gibi aşıktı ve okulun deli gibi sevdiği, takdir ettiği Jungkook gibi birini karşıma almak sadece zaten çok da sevilmediğim okulda iyice nefret edilmeme sebep olurdu.
'Yine de Jungkook Mina'ya şüpheye mahal vermeyecek şekilde aşık ve onu melekten farksız görüyor. Mina onun gözünde o kadar güzel bir yerde ve kalbinde öyle büyük bir yere sahip ki ne yaparsam yapayım o ikisini uzaklaştıramam. Üstelik beni sadece yakın arkadaşının sevgilisinin arkadaşı olarak görüyor.'
Söylediklerimle beraber birkaç dakika sessizliğe bürünen Jennie ile gözlerimi etrafta gezdirdim. Jennie'nin bu halini biliyordum; ultra zeki beynimle bir şeyler düşünüyorum sakın beni bölme, yoksa o güzel derini bedeninden ayırabilirim gibiydi.
'Belki de Jungkook'u sana aşık etmeden önce ona Mina'nın gerçek yüzünü göstermeliyiz. Eminim ki onun gerçek yüzünü görse ona aşık olduğu için kendinden bile iğrenir. Sonuçta hiç bir masalda yakışıklı ve iyi prensler, canavarlara aşık olmaz.'
Çok mantıklı bir şey söylemiş gibi bölmeme müsaade etmeden devam etti sözlerine Jennie;
'Melek gibi görünen canavarlara aşık olduğunu sansalar bile gerçek; masalın sonunda ortaya çıkar ve masum prenses ile sonsuza kadar mutlu olurlar.'
Derin bir nefes aldım. 'Bu masalda masum bir prenses yok Jennie.'
Söylediğim cümleyi umursamadığını omuz silkip cevap vermeyerek gösteren en yakın arkadaşımla bir kaç dakika sessiz kaldık. Söylediklerini düşünüyordum; haklı olabilirdi belki ama Mina gerçek yüzünü kimseye göstermeyecek kadar profesyonel bir yalancıydı.
'Nasıl yapacağız peki bunu?' diye sordum umutsuzlukla 'Mina gerçek yüzünü Jungkook'a asla göstermez o da biliyor prenslerin canavarları sevmeyeceğini o yüzden sonuna kadar prenses suratını takınacaktır.'
Yamuk ve tehlikeli olduğu metrelerce öteden bile belli olan bir gülümseme yerleştirdi en yakın arkadaşım güzel yüzüne ve kolundaki saate baktı.
'Bazı kuşlar bugün tam olarak bu saatlerde arka bahçede Mina'nın Eun Mi ile hesap kapatacağı bilgisini vermişti bana.'
Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Jennie'nin inanılmaz bir istihbarat ağının olduğunu, isterse kim olursa olsun her ince ayrıntıyı önceden bilebileceğini biliyordum ancak yine de buna her seferinde şaşırmama engel olamıyordum. Gerçi bu sefer şaşkınlığımın sebebi başkaydı.
'Şu kekeleyen, kimseye bir zararı olmayan, utangaç Eun Mi den mi bahsediyorsun?'
'Evet, tam olarak o zavallı kızdan bahsediyorum.'
Öfkeyle yerimden kalktım gerçekten onun gibi bir insanla kimin ne derdi olabilirdi anlamıyordum. Eun Mi tamamen zararsız bir insandı.
'Ve sen bana bunu şimdi mi söylüyorsun? Böyle bir şeye nasıl göz yumabilirsin Jennie? Bu okul Mina gibi zorbaların istedikleri zorbalıkları yapabilecekleri bir okul olmamalı.'
Jennie'ye de sinirlenmiştim. Böyle bir şeyi bilip bunu engellemek adına hiç bir şey yapmayıp benimle saatlerdir kantinde umursamazlıkla oturmaya devam etmişti. İnsanlar etrafındaki olaylara nasıl bu kadar tepkisiz kalabiliyorlardı anlamıyordum bazen.
Tam onu masada bırakıp, Eun Mi'ye yardım etmek için uzaklaşıyordum ki Jennie tarafından bileğim tutuldu. Kendimi sakin kalmaya zorlayarak ona baktım.
'Biz iyilik meleği değiliz. Hatırlatırım ki bu hikayede masum bir prenses olmadığını sen söylemiştin.'
Öfkeyle suratına bakmaya devam ettim. Sadece saçmalıyordu ancak ona laf anlatmaya çalışmayacaktım bile.
'Neden verdin o zaman bu değerli istihbaratını?' diye sordum öfkeyle tıslayarak.
'Jungkook'un bunu görmesini sağlamalıyız. Bak Jungkook dışarda sigara içiyor, onun yanına git ve onunla bir şey konuşmak istediğini falan söyle ve onun bunu görmesini sağla!.'
O an tek yapabildiğim şaşkınlıkla Jennie'ye ve gösterdiği yere bakmaktı. Bu halime sinirlenen en yakın arkadaşım her zamanki gibi sabırsız bir edayla konuşmaya devam etti.
'Böylelikle Jungkook zaten kurtarır o zavallı kızı. Hadi Lisa!'
Yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Jennie'nin şeytanlıklarına şaşırmayı ya da bunları sorgulamayı bırakıp dediğini yapmalıydım. Yavaş adımlarla Jungkook'un yanına adımladım. Beni gördüğüne şaşırmış olsa da kibarlığından belli etmemeye çalışıyordu. Her zaman yaptığım gibi anlık bir cesaretle onunla konuşmak istediğimi, benimle arka bahçeye kadar yürüyüp yürümeyeceğini sordum. Ufak bir baş hareketiyle beni onaylayan Jungkook ile beraber kantinin kapısından uzaklaşmış ve arka bahçeye yürümeye başlamıştık.
Bir süre sessizlikle yürümüş olsak da Jungkook artık bana beklentiyle bakıyor ve konuşmamı beklediğini gösteriyordu. Ben ise gerilmiştim. Onunla ne konuşacağımı bilmiyordum ve Mina'dan da iz yok gibiydi. Belki de Jennie hayatı boyunca ilk defa yanlış bir istihbarat almıştı, kim bilir...
Bir kaç adım daha yürüyerek okulun köşesini dönmemizle bize oldukça uzak, diğer köşede Mina ve arkadaşlarını Eun Mi'yi dövüp bağırırken gördük. Gerilmiş ve o kızı öyle zavallı bir halde gördüğüme üzülmüştüm. Yavaşça Jungkook'a döndüm. Gözlerinden ateş çıkıyor gibi öfkeli, tavşan gözleri yerinden çıkacakmış gibi şaşkın görünüyordu.
Birkaç saniye onlar bizi görmezken onları izlemiş olsa da daha fazla durmamış ve Mina'ya doğru yürüyüp aynı zaman da bağırmıştı. Öfkeli bir gürleme deseydim daha doğru ifade ederdim sanırım.
'Mina!'
Herkese merhaba. Bulduğum ilk fırsatta kontrol etmeden yayınlıyorum bölümü. Beklettiğimin farkındayım ve bekleyenlerden özür diliyorum. Her zaman daha erken dönmeye çalıştığımı bilin lütfen.
Biraz geçiş bölümü gibi olduğunun farkındayım. Belki bir şeyler hakkında daha iyi fikir edinebiliriz diye yazdım açıkçası bu bölümü. Heyecanlı yerlere gelmemize çok az kaldı.
Bölüm için oy kullanıp yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Sevgiler.🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Bridges -Liskook-
Fanficİntikam ateşiyle yanan bir kadın kötülük yapmak için ne kadar ileriye gidebilir?