11| Bataklığın en dibi.
Sakinleşmem, yüzümün kızarıklığının gitmesi ve pantalonumu temizlemem tahminimden daha uzun sürmüştü. Eunwoo bu süreçte beni sakince beklemişti. Minnettardım ona. Yalnız olduğunu, Namjoon'un kalktığını görmek bir tık memnun etmişti beni.
Tüm mutsuzluğuma rağmen, ufak bir gülümseme takınmaya çalıştım, az önce yetiştirdiğim fidanlar boğazıma sarılmamış gibi... Buradan çıkmalıydım. Sakin kalmalı ve kafamı dinlemeliydim. Yoksa yeniden nüksedeceğine emindim panik atağımın. Bu aralar meylim artmıştı sanki. Acilen yine doktorla görüşsem iyi olacaktı.
Eunwoo paketleri teslim almıştı çoktan. Beni görünce ayaklandı hemen. Elindeki poşetlerin bir kısmını kendim aldım. Sorularına sanki hiçbir şey yokmuş gibi cevap veriyordum. Hala onunla buluşmaya sabırsızmışım gibi.
Arabasına binip, kısa sürede evine gittiğimizde ortada hafif laflar vardı. İçten içe keyifsizleştiğimi biliyormuş gibiydi.
Geniş bir arena gibi olan mutfak artı salonunda, camlara yaklaşmış, terası gözüme kestirmiştim. Şehrin biraz dışında, dubleks bir evdi burası. Biz üst katındaydık. Bizim gibi birçok ev daha vardı. Güzelliği yadsınamazdı bu evin.
"Terasta otursak nasıl olur? Hava soğuk mu yoksa?" Eunwoo, elindeki iki kadeh içkiyle yanıma gelmiş, bakışlarını üstümde dolaştırmıştı.
"Sonunda samimi konuşuyorsun. Buna sevindim." Neredeyse dibimde bitti sayabileceğim Eunwoo, içkiyi bana uzatmıştı. Düşünmeden birkaç yudum aldım manzaraya dönerken. Tüm gün yorulan gözlerim, bu loş ışıkta dinleniyordu.
"Yakın yakın oturursak üşümeyiz terasta. Isıtıcıyı da açarım." Elinin teki önce omzuma konmuş, ardından sırtım boyunca kayarak belime yerleşmişti.
"Olur, otururuz." Hızlı bir şekilde ilk bardağımı bitirdim.
"Üstüne sepetten battaniye al, ben içkileri alıp geleceğim." Başımla ufak bir onay verdim. Bardağımı elimden almıştı. Gösterdiği sepetten iki battaniye çıkarmış, terasın kapısını açarak dışarı çıkmıştım. Serinlik önce yüzüme çarpmıştı. Sorun etmeden yerleştirilmiş olan bahçe mobilyalarına yöneldim. Koltuğa oturup battaniyeye bedenimi sararken aklımda hala Jungkook'un beni bırakıp gidişi dönüyordu. Nasıl yapabilirdi bunu bana sahiden?
Bir anda terasın loş ışıkları yanmış, ısıtıcılar açılmıştı. Isıtıcılar direkt bize yönelikti. Bu sayede cidden fayda ediyordu. Eunwoo elinde koca bir tatlı tabağı ve içkilerle girmişti terasa. Her şeyi taşıyabilmesine bile şaşırmıştım.
"Geldim!" Koymasına yardımcı olurken gülümsememe engel olamıyordum.
"Yardımcı olsaydım keşke."
"Hayır hayır gerek yok." Elime beğendiğim dondurmalı kurabiyeyi tutuşturmuş ve çatalımı uzatmıştı.
"Erimeden ye hemen." Başımla onayladım onu ve çatalımla bir parça aldım. Umduğumdan daha bile güzeldi.
"Bu muhteşem." Tabağı önümüzdeki sehpalara bırakırken battaniyesini uzattım ona. "Sende tadına bak mutlaka."
Ardından uzunca bir süre sohbet eşliğinde tatlı yemiş, içkilerimizden içmiştik. Eunwoo hyung gerçekten tatlı biriydi aslında. Hem onunla konuşmak eğlenceliydi. Kafamı dağıtmama yardımcı oluyordu. Belki, Jungkook'un bedenimdeki izlerini silmem içinde yardımcı olurdu.
Çok ayık olduğumdan emin olmadığım bir kafayla ona yaklaştım. Benim aksime hala dinç duruyordu. Ellerimi dizine koyarken, dizlerim üzerinde döndüm ona. Battaniyem tek omzundan düşmüştü ama bunu düzeltecek halim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vanitati || taekook
FanficBay Jeon'a can borçluydu Taehyung. Canı pahasına olsun bu borcu ödemek için çalışıyordu lakin, yetmiyordu. Elindeki her şeyi verse bile ödeyemiyordu. Bu yüzden Bay Jeon'un biricik oğluna kalbini vermeyi seçti. [kth+jjk] Yayın tarihi: 22.02.2022 - 1...