Dolabımın kapağını açıp deri ceketi çıkardım içinden. o günden beri dokunmaya kıyamadığım bu ceketi ona götürmenin zamanı gelmişti.
Deniz kabuğunu verdiğim akşam hava serindi ve yanına almıştı bu ceketi. Akşam görevden döndüğümüzde arabadan almamı istemişti, almıştım ben de.
Ama o an sinirliydi ve onu kendiyle yalnız bırakmak istedim. Ceketi arkasından götürürsem belki rahatsız olur diye düşündüm çünkü direkt odasına girmiş ve kesin bir dille kimsenin gelmemesini söylemişti. Ceketi vermek için hiç fırsatım olmamıştı. Çünkü o bu olaydan birkaç gün sonra gitmişti.
Gittiği günden beri dokunmaya kıyamıyordum ama dün gece ani bir kararla bunu kulübeye götürmeye karar vermiştim.
Ceketini görmek bile beni altüst ediyordu. İyi durumda olsa bizim yanımıza gelmemesi için bir sebep yoktu. Onun gerçekten yardıma ihtiyacı olduğuna inanıyordum.
Ve kulübeye gidip onu bulmam gerekiyordu. Junkyu ve beni görmüş olma ihtimali vardı. Bu da onun hala o civarda olduğu anlamına gelirdi.
Ceketi dolaba bırakıp yatağın üstündeki çantamı aldım. Duygusallığın hiç sırası değildi, iş kadını rolüme bürünüp butiğe gitmeliydim.
Aynada son kez kendimi kontrol edip çıktım odadan. Kendim hakkında yeni bir şey fark etmiştim: Geçen günlere göre çok daha iyi hissediyordum. Artık Jihoon'un yaşadığına olan inancım, inanç olmaktan çok daha öteydi.
"Ben çıkıyorum." dedim suratı sirke satan ekibe bakıp.
"Gitme. Amir aradı, birazdan gelecekmiş. Hepimizin bir arada olmasını istedi." Hyunsuk'a dönüp şaşkınca baktım. Amir genelde diyeceğini ona der, bizi bir araya toplamazdı.
Telefonumun ekranından saate baktığımda yarım saat geçmişti. Resmen bu aptal herif yarım saatimi çalmıştı.
"Gelmeyecekse gidiyorum, işe geç kaldım." dediğimde Hyunsuk omzunu silkti. "Önemliymiş, 'hepiniz toplanın' dedi Amir."
Sinirle nefes verip arkama yaslandığımda en az benim kadar tahammülsüz olan Jaehyuk bacağını sallıyordu.
Yanımda oturmasa umrumda bile olmazdı ama sinir olmuştum. "Yapma şunu!" dedim fısıldar gibi. Eş zamanlı olarak bacağına vurmuştum hafifçe.
Bacağını sallamayı kesip öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı.
"Ara sor şuna, nerede kaldıysa gelsin. İşimiz var."
Hyunsuk bir şey demeden sessizce Jaehyuk'un gözlerine baktı birkaç saniye. Onun için de zordu. Bizimle Amir arasında kalıyordu ama Amir son zamanlarda fazla olmaya başlamıştı. Onun da sınırları zorlanıyordu, umarım öncekiler gibi bize patlamak yerine Amir'e iki kelime edebilirdi.
Kapı tıklandığında Hyunsuk hızlıca ayağa kalktı ve koşar adım kapıya ilerledi. O kapıyı açarken dönüp baktım. Amir fazla mutlu görünüyordu.
"Bu kadar erken beklemiyorduk Amir Bey." dedi Haruto tüm uyumsuzluğunu konuştururken.
Bunu diyeceğim aklıma gelmezdi ama haklıydı.
"Kusura bakmayın biraz işim çıktı." dedi ama sesi açıklama yapmaktan çok ima eder gibiydi. Hoşuna gitmemişti anlaşılan duydukları.
Arkasından içeri giren sarışın, dalgalı saçları olan kıza baktım. Daha önce görmediğim biri olduğuna emindim.
Bulduğu herkesi buraya getirecekse gizliliğin ne önemi kalırdı ki?Eğer düşündüğüm kişiyse hiç hoş karşılayamacaktım.
Hızlıca yanımıza geldi, kız da arkasındaydı. Hyunsuk şaşkınca kıza bakarken hepimiz bir açıklama bekliyorduk. Korktuğumuz şey oluyordu ve sadece izliyorduk. Ben ilk geldiğimde ekiptekilerin ne hissettiğini şimdi anlıyordum. Haklılardı da. O zaman beni onlardan biri gibi görmemelerine sinirlenmemiştim çünkü alışmak kolay değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hide and seek ❧ jihoon
Fanfiction❧ hide and seek Hayat seni benden kopardığından beri kanatları kesilmiş bir kuş gibiydim. Nereye uçacağımı bırak nasıl uçacağımı bile unutmuştum. ©helenrensa | 2022