6-tatlı sır

6.2K 533 175
                                    

yüzüme yapışan kar taneleri tenimi cimcikler gibi sızlatırken okuldan çıkmıştım. genel olarak soğuğu seven bir insan değildim, üşümek zaten huysuzlanmaya yer arayan beni daha beter bir moda sokuyordu.

şu anda bunu düşünmek bile dudağımın büzülmesine ve iç çekmeme sebep olmuştu. daha fazla üşümemek için adımlarımı hızlandırdım aynı zamanda sırtımdaki ağır çantayı bir kez hoplatmış ve omzumdan kayan kısmının yerine oturmasını sağlamıştım.

evim okula yakın olduğu için otobüs falan kullanmıyordum ama bazen canım o kadar sıkkın oluyordu ki arada iki durak olmasına rağmen otobüse binmeyi ve bir an önce eve varmayı istiyordum.

şimdi de o günlerden biriydi, sırtımdaki ağır çantayla ve bu soğukta yürümek gözümde büyümüş durağa gelmiştim. öğrenci kalabalığının arasında arkaya doğru geçip kuru dalları karla kaplı olan ağacın dibine girdim. kimseyle muhattap olmak istemiyordum o yüzden yüzümü atkımın içine gömüp ayaklarımın dibinde biriken karları ezerek oyalanmaya çalıştım.

zümrüt yeşili postallarımın ucuna başka bir siyah postal hafifçe tekme attığında bayık gözlerimi açarak kafamı kaldırdım.

hwang hyunjin, siyah beresinin altından fırlayan ıslanmış sarı saçlarıyla sırıtarak bana bakıyordu. ilk baştaki şaşkınlığım dün geceki konuşmamızı hatırlamamla sinire dönüştü ve homurdanarak gözlerimi onun suratından çektim.

"hayırdır?" dedi alayla- yaklaşıp omzunu yaslandığım ağaca dayamıştı.

cevap vermedim.

"küstün mü gerçekten?"

yine cevap vermedim, sırıttığı ses tonundan bile belli olurken iyice sinirleniyordum.

o da bunu anlamış olacak ki sessizce durmuş ama benimle uğraşmaktan vazgeçmeyerek kendi önündeki karları benim botlarımın üzerine sürüklemeye başlamıştı. yanımızdan geçen ve onu tanıyan öğrenciler bu haline şaşırsa da kimseyi umursamamıştı. şaşırmaları normaldi çünkü hyunjin genelde kendi sınıfındaki birkaç kişi dışında kimseyle muhattap olmazdı- hele de onun yanında benim gibi sessiz sakin dolanan birini görmeleri onların daha da çok dikkatini çekmişti.

eskiden olsa bu bakışları kafama takar ve kaçınırdım ama şimdi bunlar da diğer her şey gibi umrumda olmuyordu. insanların gerçek yüzünü gördükten sonra onlara ve düşüncelerine değer vermeyi bırakmıştım.

"felix!" arkamdan biri bağırdığında yaslandığım ağaçtan ayrıldım ve bana doğru koşturan han jisung' la kaşlarımı çatarak ona baktım. jisung arka sıramda oturan ve nadiren muhabbet ettiğim bir çocuktu, aramızda böyle telaşla koşturmasına sebep verecek hiçbir yakınlığımız yoktu.

o nefes nefese yanıma vardığında arkamdaki hareketlilikten hyunjin'in bana yaklaştığını anlamıştım.

jisung kızarık yanaklarıyla önce bana ardından omzumun arkasından başını uzatıp "n'oluyor?" diyen hyunjin' e baktı.

ona tersçe bir bakış atıp jisung' a geri döndüm.

"bunu-"" dedi çantasını tek omzuna asıp içindeki yeşil ciltli defterimi çıkartıp bana uzatırken. "sınıfta unutmuşsun. taehyun falan bakmak istedi ama ben ellerinden alıp direkt sana getirdim."

kaşlarımı çatarak hızlıca öne atıldım ve defteri çekip aldım. başkası okusa dahi ona önemli gelmeyebilirdi- her sayfası basit karalamalardan ve birkaç yazılı sözden ibaretti ama benim en zayıf noktalarımın yansımış haliydi herbir çizik. berbat hissettiğim, dibi boyladığım anlarda çıkarıp karaladığım çizimlerdi. dağınık, tutarsız ve anlamsız gözüken ama olur da biri içimdeki her şeyi görür diye korktuğum ve sakındığım sayfalardı.

üstümde hissettiğim bakışların farkındalığıyla kendimi toparlamak için jisung' a gülümsemeye çalıştım.

"teşekkür ederim." dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak fakat yaşadığım kısa anlık korkudan boğazıma bir şey takılmıştı sanki. bu yüzden öksürerek onu geçirmeye çalıştım ve bana kaşlarını çatarak bakan hyunjin' i görmezden gelip "otobüsüm geldi, gitsem iyi olacak. yarın görüşürüz han!" diyerek yanlarından uzaklaştım.

jisung' un arkamdan görüşürüz diye seslenmesini duysam da başımı çevirmeden otobüse bindim ve hızlıca arkaya doğru ilerledim. resmen buz tutan her yerim iki saniyede ateş kesmişti. sırtımdan aşağıya doğru garip bir huzursuzluk sinmişti üstüme. en arka cam kenarındaki boşluğa geçerken gözlerimi kapatarak sakince geriye yaslandım, peşimden yanıma biri oturmuş ve ben gözlerimi açmadan daha fazla cam kenarına sığınmıştım.

çok geçmeden omzuma bir ağırlık çökmüştü. otomatik olarak açılan gözlerim soluma dönerken tanıdık bereyle derince bir soluk verdim- hyunjin rahatını bozmadan bakışlarını bana çevirdi ve yaramaz çocuklar gibi sırıttı.

"şş," dedi alayla sessiz olmam için işaret parmağını dudağına bastırırken. "küçük tatlı sırrını öğrenen kimse yok sakin ol bücür."

ilk başta ne demek istediğini anlamamış ve kaşlarımı çatmıştım, o da daha fazla sırıttı ve dirseğiyle belimi dürtüp "birine aşıksın değil mi?" demesiyle şaşkınca ona baktım.

"ne?"

"hadi hadi-"" dedi yerinde dikleşip omzumdan kalkarken "tavırlarından belli o defterde nelerin yazdığı, söyle bakalım çok mu imkansız?"

"saçmalama!" dedim onu itip hızlıca koltuktan kalkarken. "öyle bir şey yok!"

kırmızı düğmeye basıp ona daha fazla bakmazken direği tutan elime başını yasladı bu sefer ve masumca gülümsedi.

"seni en iyi ben anlarım lixie- ve şimdi ne kadar yalan söylesende bunu görebiliyorum, gerek yok."

kolumu çekip duran otobüsle tersçe ona baktım ve "umrumda değil." dedim öfkeyle. "sen kafanda kurmaya devam et zaten anca buna çalışırsın!"

cevap vermesine fırsat bırakmadan açılan kapıyla hızlıca dışarı attım kendimi.

kimsenin, kimsenin bunu bilmesine izin veremezdim.

hwang hyunjin, sadece abimin takıntılı aşığı olarak kalmalıydı, daha fazlası değil.

🌙

🌙

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
l'enfer. hyunlix✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin