bölüm 1

218 8 0
                                    


Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni yalanlar, uzun bir zaman önce sürgüne gönderildiğim boktan bir şehir. Doğup büyüdüğüm ülke olan Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelişimin hikayesi. Neden ve sonuçlarıyla.

Nerden başlayacağımı bilmediğim için İstanbul'a gelişimin üçüncü gününden başlıyorum.

Sabah anneannemin seslerine uyandım. Gün ışığı gözümü alıyordu. Ne kadar kalkmak istemesemde sonunda kalkmayı başardım. Mutfağa gittiğimde kahvaltı hazırlanmış, beni bekliyorlardı. Kimse konuşmuyordu.

"Günaydın. " diyerek sessizliği bozdum. Hepsi bir ağızdan günaydın dedi. Kahvaltı boyunca kimse konuşmadı. En sonunda masadan kalkıp üstümü giyinmek için odama gittim.

Bir kot pantolon ve siyah v yaka bir kazak geçirdim üstüme. Bugün üniversitenin ilk günüydü. Hiç heyecan duymuyordum. Yıllardır hayalini kurduğum gibi değildi. Çünkü hiçbir şey planladığım gibi olmadı.

Güneşli hava bir anda kendini yağmura bıraktı. Okula yüreyerek gitmeyi düşünüyordum. Yağmurlu hava bana engel olamadı. Yağmurluğumu alıp evdekilere bir şey söylemeden dışarı çıktım.

Kaldırımda hızlı hızlı yürürken yağmur damlaları sert bir şekilde yüzme çarpıyodu. Yağmurlu havalardan hoşlanmazdım. İçimi karartırdı. Üstümdeki uğursuzluktan mıdır bilmem ama bir araç yoldaki tüm suları üzerime boşalttı. Bir bu eksikti , diye düşündüm. Önemsemeyip yürümeye devam ettim.Biraz daha ilerledim ve sonunda müthiş üniversitem (!). Hafif bir tebessüm ile yürümeye devam ettim. Saate baktığımda 11.10 du. 10 dakikalık bir gecikme açıkcası umrumda bile değildi.

Daha ilk günden ne derse girmek istiyordum ne de yeni arkadaşlar edinmek. 2. kattaydım ve tuvaleti arıyordum. Dersliğim 3. kattaydı. Köşeyi döndüğümde sarışın bir kızla çarpıştım ve elindeki kahve ikimizin de üstüne döküldü.

"Sakar mısın sen?! Biraz dikkat etsene!" diye bağırdı.

"Kusura bakma, bilerek olmadı. " dedim. Artık kimseye kolay kolay tırnağımı çıkarmayı düşünmüyordum. Kız hala olduğu yerde bir şeyler derken oradan uzaklaştım. Hala lavaboyu arıyordum bulamayınca üçüncü kattaki lavaboya çıktım. Sanırım ikinci katta tuvalet yoktu.

Islanmış üstümü temizlemek için tuvalete gittim. İçeri girdiğimde fısır fısır konuşan üç kız konuşmayı kesti ve birbirlerine baktılar. Sarışın olanın az önce çarpıştığım kız olduğunu gördüm. Sarışın kız beni göz hapsine almıştı. Yüzümü peçeteyle silerken esmer kız sarışın kıza dönüp bir şeyler fısıldadı. Sarışın kız bana dönüp rujunu gösterirken ''Berbat görünüyorsun canım sürmek istersin belki.''dedi. Bir şeyler söylememi bekliyordu. Ama ben kısa bir süre göz teması kurduktan sonra tuvaletten çıkıp sınıfa doğru yürümeye başladım.

Saat 11'i 20 geçiyordu ve artık yirmi dakika geç kalmıştım. Sert bir şeklide kapıyı çalıp sınıfa girdim. Bir anda bütün sınıfın gözleri üzerimde toplanmışken hoca ders anlatmaya devam etti. Saçlarım yağmurdan kabarmış ve makyajım yokken berbat göründüğüme emindim. Ders bittiğinde sınıftan koridora çıktığımda koridorda koşarak ilerleyen çocuğu fark etmeden çarpıştık. Harika bugün şanslı günümdeydim sanırım (!). İlk önce sarışın kız şimdi de bu çocuk. Elimdeki defter birden saçılarak merdiven boşluğundan aşağı kata düştü. Bir kız beni kaldırıken aşağıdan bir ses '' Hangi gerizekalı attı bu kitapları.'' dedi sert bir şekilde. Harika şimdi de kitaplarımı kafasına düşürdüğüm bu çocuk. Bugün cidden çok şanslıyım. Aşağı baktığımda çocuğun sert yüzüyle karşılaşınca ben olduğumu belli etmemek için bozuntuya vermedim. Eğer kitapların benim olduğunu söylersem rezil olacağımı biliyordum ve gereksiz düşman edinmeye gerek yoktu.

Defteri boş verip hiçbir şey olmamış gibi ilerledim. Sonraki iki derse girmeyi düşünmüyorum. Yalnız kalacağım boş bir sınıf aradım ama yoktu. Eve gitmek istiyordum ama anneanneme tüm derslere gireceğime söz vermiştim. Birden aklıma okulun çatısı geldi. Bulgaristan'da kendimi yalnız hissettiğimde evimizin çatısına çıkardım. Kimsenin aklına benim orada olacağım gelmezdi. Bazen güneşin doğuşunu izlerdim. Yalnız kalmak, kafa dinlemek için en iyi yer çatılardır.

Okulumuzun çatı katına çıkmak büyük ihtimalle yasaktı. O yüzden görünmeden çıkmalıyım. Ceza alabilirdim. Bütün eksileri tarttıktan sonra çatıya çıktım. Çatının en köşesine yöneldikten sonra ayaklarımı boşluğa sarkıttım.

Aklımdaki düşünceler beni deli etmeye yetebilirdi. İnsanlar sürekli sanşsız olduklarını söylüyorlardı. Yaşadıkları hayatı beğenmiyorlardı. Kimsenin acısını küçümsemiyorum ama hayatında bi' neden olmadan mutsuz olan insanları anlamıyordum. İki sene önceki benle şimdiki ben arasında çok fark vardı. Hiçbir şeyden memnun olmayan sürekli mutsuz bir kız olmuştum.

Son iki yıldır mutsuz olduğumda yaptığım şeyi yaptım. Paketi çıkartarak içinden bi tane sigara yaktım.
.

.

.

Hemen hemen iki saat orda oturmuşum. Zaman çok çabuk geçmişti. Daha sonra ayak sesleri duydum ama oralı olmadım.
''Hey ne yapıyorsun burada?'' dedi bir ses. Sese döndüğümde karşımda yakışıklı yeşil gözlü kumral bir çocuk gördüm. Giyimi oldukça özenliydi. Ben hiçbir şey demeden yüzüne bakarken ''Leş gibi sigara kokuyorsun.'' dedi. Daha sonra gözleri sigara izmaritlerine kaydı. ''Biraz fazla içmemiş misin?''

Sigara izmaritlerine baktığımda haklı olduğunu gördüm. '' Biraz.'' dedim.

'' Adın ne? Seni daha önce gördüğümü sanmıyorum.''

'' Zeynep Özer'' dediğimde ise '' Zeynep... Zeynep Özer?'' şaşkınlık içerisinde evet anlamında kafamı salladım.

'' Bu defterin senin olma ihtimali var mı?'' dedi ve çantasından biraz önce üstüne düşürdüğüm defteri çıkardı.

'' Bunun senin olma ihtimali nedir? İçinde ismin yazıyor''. Yüzümün kızardığını hissederek defteri elinden çektim ve teşekkür ederek oradan uzaklaşmaya başladım. Ne yani defterimi bu çocuğun kafasına mı düşürmüştüm? Şansıma bir kere daha lanet ettim.

'' Nereye!'' diye bağırdı. Arkama bakmadan ilerledim

'' Bu arada ben Can.'' dedi ve bana yetişti.

"Hep bu kadar suskun musundur?"

"Sen benim yerime de konuşuyorsun." dedim. Daha cevap vermeden başka bir şey söylüyordu. Bu cevabım karşısında tebessüm etti.

"Birinci sınıf mısın peki?"

"İlk sene sınava girmemiştim, o yüzden ilk senem." dedim sert bir sesle. Nedenini sormadı. Sessizce yürüyorduk ve sessizliği ilk o bozdu.

"Bugün arkadaşım İzmir'den geliyor. Kutlama gibi bir şey yapacağız. Belki sen de gelirsin?"

"Sanmıyorum. Kutlamalar bana göre değil." dedim umursamazca.

Kağıt çıkarıp bir şey yazmaya başladı. "Fikrin değişirse bu numarayı ara." dedi ben bir şey demeden yürümeye devam etti.

Eve geldiğimde çok yorgumdum. Evde kimse yoktu. Banyoya girip sahile inmeyi düşündüm. Bir süre üniversitemi düşündüm. İlk günümün iğrençliğini düşündüm. Hızlı geçmişti ama yorucuydu.

Hava kararmıştı. Temiz havayı içime çekerek derin bir nefes aldım. Soğuk yüzüme vururken yaşadığımı hissediyordum. Denizin kenarındaki banklara oturup uzun uzun denizi seyrettim. Kapkaranlıktı. İnsanı büyülüyen bir dehşeti vardı. Ben bu düşüncelerle boğuşurken saatin 10'a geldiğini farkettim.

Tam kalkacaktım ki bir köpek ayağım altında dolaşmaya başladı. Köpeklerden çok korkardım. Napacağımı bilmeyerek sağa sola kaçıyordum. Köpeğin sahibi olduğunu tahmin ettiğim çocuk kaçmamla ilgili bir şeyler söylüyordu. Panik halimdeyken başıma gelebilecek en kötü şey geldi. Ayaklarım birbirine dolandı ve dengemi kaybederek denizi boyladım.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 27, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ALTIN VURUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin