Bir kelebek olmalı uzaklarda; kaderinde sonsuzluk yazan...
Eylül'den...
Henüz dün aldığım şu pahalı tasarım markalarından olmayan ama Gökçe sayesinde bir nebze sevmiş ve alışmış olduğum orta dereceli markanın siyah deri montunu üzerime giydim. Buna acıyacağım kadar fazla para vermiştim ama bunun gibi sosyete mekanlarında paraya acımak kendini acınası duruma düşürmekten çok daha iyiydi. Hala şu fazla kasıntı hayata alışamamıştım. Ve hala iki hafta öncesindeki yaşamımı aklıma geldikçe gözlerim yaşaracak kadar özlüyordum. Kapısında 'Üç kişiliktir' yazan ama burs kazanmayı hak etmiş ya da bu odaya bu kadar para ödemeyi kabul etmiş çok az insan bulunduğundan sadece iki kişi kalıyorduk. Ben ve burslular sınıfından sessiz ama sevecen gözlüklü zayıf kısa bir kız çocuğu. Oda arkadaşım oldukça erken kalkıp kahvaltı yapmaya özel hassasiyet gösterdiğinden bense kahvaltı konusunu pek önemsemeyip uykuya tutkuyla bağlı olduğumdan dolayı boş olan odayı terk ettim. Fazla parlatılmış mermerleri adımlayıp diğer bahçedeki tamamen camekan okula giriş yaptım. Gürültülü ama asla yakın değil. Zengin ama asla asil değil. Sadece fazlaca beyin yorgunluğu gibi işte. Adaptasyon yeteneğim eksilerde olduğundan hala adapte olamamıştım. Öğretmenler, sınıflar, mükemmelliyet ve para kokulu parfümler kullanan psikolojisi bozuk insanlar. Tabii kendimi yetersiz bulduğum için bahsetmeye hakkım olmayan şeyler de var. Mini eteklerin altından görünen sprey fondötenle pürüzsüzleştirilmiş bacaklar gibi şeyler mesela. Kantine çıkıp herkes kendi arkadaş grubuyla boş muhabbet ederken kahve otomatından fazla acılı bir kahve rica ettim ve belki de diğerlerinin farkına bile varmamış olduğu otomatın hemen arkasına saklanmışçasına yerleştirilmiş puf koltuğa kendimi attım.
Acı kahve= daha az uyku ihtiyacı.
Plastik bardağın dibinde kalan son birkaç damlayla bir nevi oyalanırken gözüme ilişen bir çift ayakkabı kendimi mutlu hissettirdi. Hissettirmeli miydi bilmiyorum ama hissettirdi işte. Yüzlerce ayakkabı arasında farkıyla parlayan bir çift ayakkabı; biraz eski, biraz yıpranmış... Emir'in ayakkabıları. Okulun en gözde burslu öğrencisi. Ve en önemli kısmı da benim oryantasyon arkadaşım. Okula gireri girmez beni karşılayıp büyük ve güzel elini bana doğru uzatıp "Merhaba, Sen eylül olmalısın. Ben de Emir, senin oryantasyon arkadaşın oluyorum." diyen insan evladı. Bir çift kahverengi, sıcaklık hissi veren göz ve saçlarımda ellerini hissetmemi sağlayabilecek kadar yumuşak bir ses ki en etkileyici nokta ise asimile olmamış bir delikanlı. Böyle bir okulda insan her saniye olduğundan farklı birine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorken benliğini koruyabilmek..."Selam..."
Başımı bardaktan kaldırıp onu ayakkabılarından tanımış ifadesini yüzümden yok ettim.
"Selam, naber?"
Herhangi bir yer açma nezaketinde bulunmamış olduğumdan sırtını duvara yaslayıp hırkası duvarda gıcırtılı sesler çıkartırken sürtünerek çömeldi. Soruma cevap vermek yerine konuşmaya başladı.
"Sonunda okuldaki 7 kızlar tuvaletinden birinin yerini öğrenebildin mi? Sonuçta tuvalet, spor odası ya da müzik sınıfı gibi istek değil de ihtiyaçlar arasında oluyor ya hani?"
Şimdi o yanağındaki gamzeyi gözüme soka soka gülümsüyordu. Çenesinde mükemmel bir şekilde konumlanmış sakalcıklarına gözümü dikmemek için büyük efor sarf ederek ona gülümsedim. Elimdeki bardağı çöp kovasına doğru basketleyip ayağa kalktım. Benim kalkmamla birlikte Emir'in hırkasının duvardaki sesini duymam bir oldu. Neyse ki elimdeki tonlarca kitaptan bir kısmını almayı teklif etti ve ben de bir kısmını vermeyi kabul ettim. Sonuçta aynı sınıfın vatandaşları olmasak bile okuldaki tüm burslu öğrenciler sınıfları bir koridorda toplanmış olduğundan aynı koridorun vatandaşıydık. Koridorun başına geldiğimde kitapları elinden aldım ve teşekkür edip sınıfıma doğru ilerledim. Kimse bir özel tanımlı fonksiyonlar dersi ciddiyetimi bozamazdı ama belki Emir birazcık ayrıcalık sahibi olabilirdi. Sonuçta gamzeler ve çenedeki mükemmel sakalcıklar ayrıcalığı hak ediyordu. Kitabımı tek kişilik masaya açıp popomu tahta sandalyeye yapıştırdım. Ve beklediğimim aksine ciddi anlamda hayal kurma safhasına ya hiç gelemeden ya da uzunca bir süredir atlatmış olarak sadece ve sadece derse odaklanabildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç...
Teen FictionUzakdoğuda bir inanış vardır. Bir kelebek doğar. Kanatları parlak, gören her gözü büyüleyen. Bir kelebek. Tüm ömrü tek bir günden ibaret olan bir kelebek. Ve uçmaya başlar. Büyülü kanatları parıltılar saçarak gökyüzüne yükselir. Uçar uçar ve bir kel...