126.Bölüm

480 32 210
                                    

"Biz de geliyoruz dedim nokta. Tek başına savaşmanı istemiyorum." "Seni çok seviyorum." "Yaa... Ben de." Birbirimize sarılmıştık. Çocuklar da bize bakarken gülümsedim. "Ceketlerimizi giyip gidelim miniklerim." "Anne kardeşlerim de üşüyor mu?" "Ben ceketimi giyince onlar da ısınıyor Uzay'cım." Uzay beni öpünce gülümsedim. "Sen çok tatlı bir annesin." "Kesinlikle katılıyorum da fazla eğilmesen mi acaba?" "İyiyim. Hem onlar minik daha..." "Büyüyecek miniklerim." Barış karnıma uzun bir öpücük kondurduğunda yutkunmuştu. Ve yeniden öpmüştü. "Sizi görmeden gitmek yok." Çocuklara kollarını açınca babalarına sarılmışlardı.

"Baba... Beraber seni izlemeye gelebilir miyiz?" "Gelirsiniz tabii Umut'um..." Sesi titreyince yutkundum ve ona sarıldım ben de. "Her şey çok güzel olacak." Güneş'in de ceketini giydirip onu öpünce hazırdık. Umut'u da öptüm elbette. Ceketini de biricik sevgilim giydirmişti. Barış'ı durdurup sımsıkı sarıldım. "Bana söz ver bizden gitmeyeceğine." "Hasta değilim... Bir şey dokunmuş olabilir. Ama hasta değilim. Sizi özellikle de seni asla bırakmam. Söz veriyorum." "O zaman iyi döneceğiz buraya..." "Gece de göğsünde uyutacaksın beni." "Anlaştık." Barış dudaklarıma minik bir öpücük kondurduğunda gülümsedim belli belirsiz.

...

"Anne o adam neden arabasıyla geziyor?" Umut'un yüzünü okşadım ve gülümsedim. "Bacaklarını kullanamıyormuş anneciğim. Hepimizin başına gelebilecek üzücü bir durum. Ama asla kötü bir şey değil. Bizden farklı gözükse bile farklı değil anlaştık mı?" Umut beni onaylarken Güneş da bana sokulmuştu iyice. Normalde neredeyse hep babası ile olan prensesimin şimdi bana yakın olması hoşuma gitmişti. Ona baktığımda gülümseyip bana sarılmıştı. "Kokun çok güzel benim tatlı annem." Huzurla gülümsedim. "Canım kızım." "Ben de öpmek istiyorum." Uzay huysuzca bize bakarken gülümseyip yanağımı uzatınca öpmüştü.

"Kardeşlerimin neden seninle büyümek istediğini biliyorum anne. Çünkü sen çok güzel kokuyorsun. Babamdan bile daha güzel." Güneş'i öptüğümde hepimiz gülümsedik. Barış'ın sırası geldiğinde içeri yalnız girmek istese de onu yalnız bırakmadık. Çocuklar usluca yanımda otururken doktor onlara kocaman gülümsemişti. Barış durumdan bahsederken çocuklar her şeyden habersiz odayı süzüp birbirlerine bir şeyler gösteriyorlardı. Ben ise Barış'ın cümlelerini onaylıyordum. Her şeyi dikkatle dinliyordum. Doktor bir kaç test istediğinde biz odada bekledik. O ise testler için uzaklaşmıştı. "Çocuklar çok sevimli."

"Teşekkür ederiz." Bir süre sessiz kalınca yutkundum. "Sizce ciddi bir şey olabilir mi? Yani bizim ona ihtiyacımız var. O olmadan bu hayatı sunamam. Elim ayağım o benim." "Yani sonuçları almadan net konuşamam. Ama çok ciddi, ölümcül bir problem olmadığını düşünüyorum." Derin bir nefes aldım ve rahat bir nefes aldım. "Daha çok gençsiniz, çocuklar sizi zorlamıyor mu?" Gülümsedim. Bu soruyu cevaplamaya alışmıştım artık. "Çocukları bir sorumluluk olarak görmüyoruz. Yani onlara karşı sorumluluklarımız var ama onlar başlı başına bir sorumluluk değiller. Genç yaşta aile olmak daha kolay aslında. Bolca enerjiniz oluyor. Arkadaş gibiyiz evde."

"Ne güzel... Geniş bir aileniz var." "Öyle... Keşke daha da büyüse dediğim çok oluyor. Onlar benim enerjime enerji katıyorlar. Yani Barış olmasa her şey farklı olurdu. Çok anlayışlı. Yükümü epey azaltıyor. Sizin çocuğunuz yok sanırım." "Hayır. Evli değilim." Onu onaylarken gülümsedim ve Umut'umun elini tutup uzun bir öpücük kondurdum. "Oh balım benim." Barış odaya geldiğinde Güneş hemen yanına gitmişti. "Babayı yorma annem. Bak kolu yaralı." "Sadece kan verdim Nisa. Bu bebeklerimle ilgilenmeme engel değil." Güneş'i kucağına aldığında dünyanın en tatlı öpücüklerinden birkaçı yanağıyla buluşmuştu. Huzurla gülümsedim.

"Sonuçlar akşamüstü çıkar. Ben çıkmadan gelebilirsen konuşuruz. Yoksa yarın da uğrayabilirsin." "Tabii. Teşekkür ederim." "Bir saniye..." Barış durup ona bakarken gergince süzdüm onları. "Çocuklara küçük birer hediye vermek istiyorum." Uzay ve Umut'a küçük birer araba uzatınca Güneş'e de bir şey verecekti gergince yutkundum. Ona da minik bir bebek uzatınca üçü de gülümseyip teşekkür etmişti. Oradan çıkarken gergince düşüncelere daldım. "Pasta yemeye ne dersiniz?" "Hiii! Barış lütfen yiyelim çok canım çekti şuan." Ben iştahla Barış'a bakarken gülmüştü. "Sakin ol ömrümün baharı, alaca karanlığım... Hemen gidelim o zaman güzel bir yere oturalım."

ALACAKARANLIĞIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin