Bazen kabullenemedigimiz ve hatta aklımızın almadığı şeyler yaşar ya işte öyle bir yerdeydi Yasemin. Tam o zaman hayatin ne kadar anlamsız olduğunu düşünüyordu bir deniz kenarında dalganın soğukluğu vuruyordu suratına ve terli avuç içlerine. Ürperiyor.. Hayır hayır o denizi değil insanları seyrediyordu. Kah gülüyor kah hüzünleniyordu. Fiilen insanları hep olduğu gibi kabul etmişti ama içten hep yargılar ve bu huyuna aniden kızardı. Tabi Yasemin bu hep kendisiyle bir çatışma hali içindeydi. Bunu bir hastalık ve hatta psikolojik bir rahatsızlık olarak görürdü. İnsanları inceler ve hep ilk izlenime inanırdı. Sanki hissederdi. Onun diğer insanlardan ayıran en önemli özelliği buydu belki de; hissederdi.. Doğruydu, yanılmazdı. Yanılmazdı ama o öyle safti ki kötü de olduğunu bilse güvenirim. Güvenmenin hep güzel bir şey olduğunu anlatır dururdu. Çok kırılmıştı çok.. Ama o hiç vazgeçmedi hep devam etti. Bazen yağmurda ağladı delice vurdu kendini oradan oraya. Bazen ağlamadı içindeki çığlıkları kimse duymadı. Kahkaha attı ama o feryatti ve kimse farkında değilde. Özgüveni yerindeydi ancak gittikçe kendiyle küsmeye başladı. Kendini sevmez oldu. Kaybettikleri onu yıprattı, küstürdü kendini kendine.. Sevdikleri sevmedikleri, sevmedikleri sevdiği oldu çoğu zaman. Çözemedi. Afalladı, sarsıldı. Başlayamadı sil baştan o da geri sarmaya karar verdi. Ve hep geri