Bölümün şarkısı: Cem Adrian - Ela Gözlüm
*
OLCAY
Zamanın dili lal,
Yaşamın renkleri kayıp.
Evrenin sürati olabildiğine yavaş,
Aldığım her nefes bir o kadar ağır...
Cümlesi dilinin ucunda kalan, nefessiz denecek bir sükûnetle uyuyan kadını saatlerdir izliyordum ve bu hali, içimdeki buhranı bir an bile olsa rahatlatmıyordu. Aksine ona baktıkça derdim başa sarıyor, Doğukan'ın söyledikleri zihnimde yankılanıyor ve tekrar tekrar aile konusundaki başarısızlığımı, ruhuma kelepçeliyordu. Kurtulmaya çalıştıkça yüreğimde daha derin izler oluşuyordu. Kapanması gittikçe zorlaşan izler... Tüm bunlara rağmen kırpmak için bile gözümü, annemin üzerinden ayırmak istemiyordum. Belki bu şekilde cezalandırıyordum kendimi. Belki de sadece geçmişimi...
"Baban söylemişti."
Sıkılan kurşunu sayıklıyordu göğsümde bıraktığı yara ve bu yakıcı hissin merhemi yoktu. Senelerdir o yangının gölgesiyle yürümeyi öğrenmişken, en ufak bir sendelemem, saklı olanı ortalığa dökmüştü. Gerçekleşmeyecek bir dileğin acısı, davetsiz bir misafir gibi saklanmıştı o iki kelimeye...
Ansızın çıkagelmişti. Yıkıp geçmişti tüm adımlarımı...
"Abi."
Kulaklarımdaki uğultu bir anda berrak bir sese dönüştü. Ne zamandır seslendiğini bilmediğim Aygül'ün koluma dokunmasıyla belli belirsiz irkildim. Yanlış bir şey yaptığını düşünen kardeşim bir çırpıda elini üzerimden çekti ve af dileyen bakışlarla diğer elinde tuttuğu telefonun ekranını gösterdi.
"Barış Abi telefonda."
Bir anlığına kafam karıştı. Ankara'ya gelişim süratli ve tam bir gizlilik içerisindeydi. Barış burada olduğumu nereden öğrenmişti? Neden beni değil de Aygül'ü aramıştı? Onun benimle olduğunu nasıl tahmin etmişti? Ayrıca kız kardeşimin numarası onda neden vardı? Düşüncelerim arasından burnumun ucunda duran telefonun Doğukan'a ait olduğunu fark ettim. Ufak bir aydınlanmanın ışığında babamın vefatı sırasında tanıştıklarını anımsadım. Belli ki o dönem acil durumlar için numaralaşmışlardı. Bu iyiydi. Kafamın içindeki soru öbeğinin bir bölümü elenmişti. Diğerlerinin cevabı da telefonun ucunda beni bekliyordu.
"Sağ ol güzelim."
Barış'a bir dakika beklemesini söyleyerek yapıştığımı düşündüğüm sandalyeden güç bela kalktım. Kendi telefonumu cebimden çıkarırken "Buna uygun bir şarj bulabilir misin?" diye sordum. Memnuniyetle başını sallayan kardeşim uzattığım telefonu aldı. O çantasına yöneldi. Bense anneme bir kez daha bakıp kapıya doğru döndüm. Görünmez bir külçe ayaklarıma bağlanmış gibi zar zor attığım birkaç adımla odadan çıktım. Neyse ki koridorda kimse yoktu. Doğukan bile...
"Burada olduğumu nereden öğrendin?"
İddialı sorumu alçacık ama buz gibi bir ses tonuyla sarf etmiş olmam, aramıza birkaç nefeslik bir sessizlik yerleştirdi. Üzerimdeki tutulmuşluğu atmayı umarak ileriye doğru yürüdüm. Pencere ardındaki manzara yazdan kalma bir günden farksızdı. Batmak üzere olan güneşin, gökyüzünü boyadığı, insanı rahatlatan o renk cümbüşü Ankara ayazını daha sevilebilir kılıyordu. "Senden." Barış'ın suskunluğunun ardından verdiği cevabı hafifçe kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Ses tonu, misilleme yapar gibi sert ve iddialı çıkmıştı. Tavrımın hoşuna gitmediği belliydi. Cevap vermek yerine, ağzından çıkan baklanın devamının gelmesini bekledim. Sessizliğimi neye yoracağından emin olmayan bir tonlamayla konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHADET
General FictionBu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın. Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifl...