'Ne olduğunu anlatsana! Döndüğünden beri sadece telefonunla ilgileniyorsun.'
Jennie'ye hâlâ sinirliydim çünkü çıkarı olmasaydı bana Eun Mi'nin zorbalığa uğrayacağını söylemeyecekti bile. Sadece kendi sevdikleri insanlara iyi olan insanları sevmiyordum. O yüzden ona cevap vermeden elimdeki telefonla ilgilenmeye devam ettim.
'Lisa!' diye çığırdı Jennie bu sefer. Kantinde bulunan herkesin bize bakmasına sebep olduğu için öfkeyle telefonumu masanın üstüne bırakıp konuşmaya başladım.
'İstihbarat ağın sayesinde öğrenebileceğini ikimizde biliyoruz Jennie.'
'Öyle ama bu en yakın arkadaşımın mevzusu ve ben ondan öğrenmek istiyorum.' Göz devirdim.
'Eun Mi'nin yerinde ben olsaydım sadece bilmekle yetinmeyecek; beni korumak isteyecektin öyle değil mi?'
Bu konuda ne kadar konuşursam konuşayım fikirlerini değiştiremeyeceğimi biliyordum. Jennie kötü biri değildi aslında aksine dünyanın en temiz kalbine sahipti ancak dışarıya ördüğü duvar o kadar sağlamdı ki çok azınlık bir kesim için o duvarların ardına geçme tenezzülünde bulunurdu. Onu tanıyordum o yüzden anlıyordum da sadece zorbalık gören insanlar bana geçmişimi hatırlatıyordu ve tepkisiz kalmaktan da tepkisiz kalanlardan da nefret ediyordum.
'Yine mi aynı konu? Sana defalarca söyledim biz iyilik melekleri değiliz. Üstelik kızı dolaylı yoldan biz kurtardık zaten neyin öfkesi bu?'
'Jungkook çok sinirlendi.' dedim konuyu değiştirmek için. Söylemiştim ya Jennie'nin fikrini değiştirmek imkansıza yakındı o yüzden yok saymak en mantıklısıydı şu an.
'Çok sinirlendi, bağırdı, çağırdı, Eun Mi'nin iyi olduğuna emin olup gittiğini gördükten sonra da Mina'nın açıklamalarını duymak istemediğini söyleyerek terk etti bulunduğumuz ortamı.'
Söylediklerim Jennie'nin yüzündeki gülümsemeyi büyüttü. 'Mina bir de utanmadan kendini mi açıklamaya çalıştı? Neymiş zavallı kızı okul köşelerinde dövmesinin açıklaması acaba?'
'Eun Mi, Jungkook'tan hoşlanıyormuş.' dedim omuz silkerek ardından devam ettim. 'Tabi, Jungkook bunu duyunca daha çok sinirlendi Mina'ya'
Büyük bir kahkaha bıraktı Jennie aramıza, çok geçmeden kendini toparlayarak söze girdi.
'Mina her zaman özgüveni düşük biriydi ancak hiç bu kadar düşebileceğini düşünmemiştim.'
Söz konusu Mina olduğu için şaşırmayı bırakalı çok uzun zaman olduğundan cevap vermemeyi tercih ettim. Böylece konuşacak konumuz da kalmamıştı. İkimiz de elimizdeki telefonlarla ilgilenmeye başladık.
Çok bir süre geçmemişti, kantinden içeriye oldukça büyük bir öfkeyle ve ağlamaktan kızarmış gözleriyle Mina girdi. Hep böyle ağlak biri olmuştu.
'Ne yaptığını sanıyorsun?' dedi masamıza eğilip gözlerime bakarak. Sinirlenmiştim ama sakin kalmaya zorladım kendimi.
'Ne yapıyormuşum?' dedim biraz umursamaz biraz da alaylı tavrımla.
'Oraya bilerek getirdin Jungkook'u. Sırf bana sinirlensin diye'
'Öyle yapmışsam ne olmuş?' diye sordum. O kadar yapmacık konuşuyordum ki benim gibi biri ile konuşuyor olsaydım saçını yolmam sadece dakikalarımı alırdı. Ardımdan Jennie girdi söze.
'Mina, sana Lisa'nın yanına yaklaşma demedim mi?' Jennie'nin soru olmayan sorusu karşısında karşımdaki kadın sessizce gülmüş ve ona cevap vermeden bana dönerek konuşmaya başlamıştı.
'Lisa, tam bir zavallısın. Jennie'nin arkasına saklanmış ufak bir çocuksun yalnızca. Yılların ezikliğini üstünden atamadığın için kendince çocuk oyunları oynuyorsun.' Öfkelenmeye başlamıştım. 'Sen, seni bıraktığımız o zamanda kalmış bir ezik olsan da ben orada değilim. Günlerce intikam planları yapacak kadar beni umursuyor olsan da benim için sinek kadar bile bir önemin yok.'
Her zaman kırgın hisseden biri bir daha hiç kırılamayacak kadar çok kırıldığını, kalbinde kırılacak yer kalmadığını sansa da en çok böyle hissedenlerin kırıldığını acı olarak deneyimledim, tam olarak o an. Bundan sonrası ise bir anda oldu. Kendimden beklemediğim bir hızla ayağa kalkmış ve dolmuş gözlerimi umursamadan Mina'nın suratına büyükçe bir tokat bıraktım. Öyle büyük bir tokattı ki bu elimin acımasının yanında, Mina'nın bağırarak söyledikleri yüzünden zaten bizi izlemekte olan kantin ahalisinin fısıldaşmaya başladığını duydum.
Attığım tokadın etkisinden çıkan Mina tam üstüme yürümek üzereydi ki Jennie onu kolundan tuttu ve fısıldamaya başladı. Fısıldıyordu çünkü elimizdeki kozları bir anlık öfkeyle harcamak istemiyorduk.
'Mina, Mina, Jungkook ve okuldakilerin aksine nasıl biri olduğunu bildiğimizi biliyorsun. Elimizde sana okul hayatını zehir edecek kanıtlar olduğunu da tahmin ediyorsun. Sence de fazla cesur değil misin bu hareketlerin için?'
Ve şah mat.
Mina öfkeyle bileğini Jennie'nin elinden kurtarsa da hiçbir şey söyleyememiş; gözünün içindeki korkuyu bizden saklayamamıştı. Eğlenmeye başlamıştım ki kantinin girişinden Jungkook'un sesini duydum.
'Ne oluyor burada?'
Kurduğu cümlenin hemen ardından yanımıza gelmek üzere hareketlendi. Yanımıza gelmesi sadece birkaç dakika sürmüştü ancak bu birkaç dakikalık süre Mina'ya yetmişti bile.
Mina'nın ağlama sesiyle şaşkınlıkla ona bakmaya başladım. Az önce şeytandan farkı olmayan kadın şu an masummuş gibi ağlıyordu. Bu kadının beni her seferinde şaşkınlıktan dilimi yutma sınırına kadar getirebilmesi asıl şaşırılacak şeydi sanırım.
'Bugün gördükleriniz yüzünden tokat attı bana.' Ağladığı için yarım yamalak konuşan Mina'ya bakıyordum sadece. Bir insan nasıl böyle yalan söyleyebilirdi?
'Tamam, hatalıyım ama niyetim kötü değildi kıskandım sadece yoksa nasıl bir insan olduğumu herkes biliyor. Ben bu tokadı hak etmedim.' Oyununa devam ediyordu.
Jungkook 'Şşş tamam güzelim' diyerek Mina'ya sarılmış, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ah keşke sen ona sarılırken onun bana bakarak bıyık altından güldüğünü görebilseydin Jungkook.
Başımı hızlıca iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
'Ya-yalan söylüyorsun. Buraya gelen sendin! Ağır konuşan sendin!'
'Bir de yalancı oldum öyle mi?' diyerek ağlamasını arttıran Mina'ya karşı Jennie'ye baktım. O da şaşkın görünüyordu ama konuşmayı tercih etmeyecek gibi duruyordu. İkimiz de çok iyi biliyorduk ben ne dersem diyeyim Jungkook sevgilisine inanacaktı.
'Yalancısın çünkü!' diye bağırdım yine de kendimi tutamayarak. Bağırmamla beraber Jungkook da bağırarak bana cevap vermişti. Sinirlendiği, boğazındaki belirginleşen damarlardan belli oluyordu.
'Lisa, yeter! Sen kendini ne sanıyorsun? Son zamanlarda had bilmenin ne demek olduğunu unutmuş gibi davranıyorsun!'
Şaşırmış ve kırılmıştım bir kez daha.
'A-ama ben-' Sözümü kesen bir kez daha Jungkook'tu.
'Bizden uzak dur. Anladın mı? Bu yaptığın ilk değil belli ki son da olmayacak ve ben sana hiç güvenmiyorum.'
Jungkook son cümlesinden sonra hiç bir şey dinlemeyeceğini belli ederek sevgilisinin elini tutmuş ve bizi kendi şaşkınlığımızda bırakarak kantinden çıkmıştı.
Az önce şah-mat demiştim ancak Mina; onu sevgilisine kötü göstermeye çalıştığımızı anlamış, oyununu oynamış ve kendini mağdur göstererek zaten çok da uzaklaştıramadığımız sevgilisini tekrar yanına çekmişti. Ve böylece bu raundun kazananı Mina olmuştu.
Ben hiç bir şey diyemeden arkalarından bakarken Jennie'nin sesini duydum.
'Şerefsiz, söylediklerinden pişman olacaksın.'
Herkese merhaba.
Hayatımdaki tüm olumsuzluklara ve yoğunluğuma rağmen soluklanmak için yine buradayım. Desteğinizi hissedersem çok mutlu olacağım o yüzden bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen.
Sevgiler.🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Bridges -Liskook-
Fanfictionİntikam ateşiyle yanan bir kadın kötülük yapmak için ne kadar ileriye gidebilir?