'Ben de ikinizi bu mizansen için pişman etmezsen Jennie değilim.'
Dakikalardır Jennie ile kantin masasında oturmuş az önce yaşanılanları sindirmeye çalışıyorduk. İkimizin de dersi çoktan başlamıştı muhtemelen ancak ikimiz de derse gitmek için herhangi bir harekette bulunmamıştık çünkü ben hem Mina'nın hem Jungkook'un söylediklerini sindirmekle, Jennie ise ikisine de saydırmakla meşguldü.
Dışarıdan umursamaz, havalı, fazla cesur, hiç bir derdim yokmuş gibi görünüyor olsam da hiç bir zaman tam olarak böyle biri olmamıştım. Sadece insanların ne görmesini istiyorsam onu gösteriyordum onlara ve geçmişimde yaşadığım tüm kırgınlıklarım ve uğradığım zorbalıklar kendimi korumak için böyle biri olmak zorunda bırakmıştı beni.
O yüzden emindim ki Jungkook dahil okuldaki hiç kimse bugün yaşanılanlara kırıldığımı düşünmüyordu aksine söylenilenleri götüme bile takmadığıma eminlerdi. Mâlum okulun kötü kızlarıydık biz, Mina'nın aksine.
'Ben ikisinin de ağzına sıçmasını çok iyi bilirdim ama Jungkook dua etsin bize lazım.'
Jennie aralıksız bir şekilde söylenmeye devam ediyordu o yüzden bir yerden sonra dinlemeyi bıraksam da bazen dikkatimi çekmeyi başarıyordu.
'Aptallar. Söylediklerinize pişman olduğunuza emin olmadan bu işi bırakmayacağım.'
'Buldum işte!' Jennie'nin bağırmasıyla yerimde irkilmiştim. Yine ne bulmuştu böyle?
'Neyin peşindesin yine Jennie?' diye sordum sesimdeki umutsuzluğu gizleme gereği hissetmeden.
'Mina'nın düşündüğümüzden bile aptal olduğunun kanıtı şu an elimde' dedi şeytani bir gülümseme ile. Bir şey söylemeden yüzüne bakmaya devam ettim. Devam etmesini bekliyordum. O da beni anlamış olmalı ki devam etti sözlerine.
'Aptal olma Lisa. Kantinin ortasında kavga edeceksiniz ve sizi çeken olmayacak mı sandın? Kantinde bulunan herkese tek tek mesaj attım ve kavganızı başından itibaren çeken bir videoya ulaştım.'
'İnanmıyorum. Sen mükemmel bir detaysın.' diye resmen çığırarak boynuna sarıldım Jennie'nin.
O ise ellerini omzuma koyarak beni yavaşça geri itti.
'Şimdi Jungkook'a kavganın sandığı gibi olmadığını, Mina'nın yalan söylediğini kanıtlama zamanı. Videoyu atıyorum sana.'
'Ben de amfinin kapısına gideyim o zaman. Jungkook dersten çıkmak üzeredir. Orada yakalar, konuşurum. Teşekkür ederim.' diyerek Jennie'nin yanağına sulu bir öpücük bırakarak onu kantinde yalnız bırakmıştım. Büyük adımlar atarak amfiye doğru yürüyordum.
Hızlı olmak zorundaydım çünkü dersimiz 3. kattaydı ve hoca her an bırakabilirdi.
Nefes nefese amfinin önüne gelmemle rahatlamıştım çünkü daha kapı açılmamıştı yani hoca içerden çıkmamıştı. Nefesimi düzenleyecek zamanımın bile olmasına mutlu olmuştum ki dersin hocasının amfiden çıktığını gördüm.
'Manoban, dersi artık kapıdan mı dinliyorsun?' Yaşlı adamın söylediklerine göz devirmek istesem de kendimi tuttum. Rezillik istemiyordum.
'Geç kalmışım, kusura bakmayın.' dedim samimiyetten uzak bir gülümsemeyle. Hoca da beni samimi bulmamış olmalı ki iğrenerek suratıma bakmış ve 'Bir hayli geç' diyerek yoluna devam etmişti.
Kısa bir süre sonra da Jungkook çıkmıştı zaten. Beni görmesiyle göz devirip yoluna devam etmek istese de bileğinden tuttuğum için durmak zorunda kalmıştı.
'Ben de artık seni görmek bile istemiyorum, buna emin olabilirsin. Son bir kez seninle konuşup gideceğim' dedim olabildiğince soğuk bir tonda. Onu karşımda görmek söylediklerinin kırgınlığını daha ağır hale getirmişti kalbim için.
'Vaktim yok. Ne söyleyeceksen hızlı olsan iyi olur.' demişti o da aynı soğuklukla.
'Tüm okulun hayran olduğu, iyilik abidesi, yakışıklı prens olduğunu düşünüyordum biliyor musun? Öyleymiş gibi gösteriyordun kendini en azından. O yüzden iyi anlaşabileceğimizi düşünmüştüm, Mina'ya rağmen' Son söylediğim gözlerini devirmesine ve oflamasına sebep olmuştu. Sanırım sevgilisini kötülememi istemiyordu. Neyse ki benim de böyle bir şeye ihtiyacım yoktu, elimdeki yeterdi.
'Ama kantinde yaptığın yargısız infazla düşündüğüm gibi biri olmadığını göstermiş oldun. Sevgilin ve sen; sadece sizin kalbiniz kırılabilir sanıyorsunuz ama size bir haberim var, biz insanların da kalpleri kırılabiliyor; özellikle hak etmedikleri şeyleri duyduklarında.'
'Ne saçmalıyorsun? Lisa, sadece önüne bak tamam mı, bize bulaşma.'
Güldüm. Tam olarak öyle yapacaktım ama seni pişman ettikten sonra diye düşündüm.
'Öyle yapacağım ama bu bana bir özür borçlu olduğun gerçeğini değiştirmeyecek' dedim ve elimde hazır tuttuğum telefondan videoyu açtım. Sessizce onunla beraber izledim. Daha doğrusu o videoyu ben onun yüzünü izledim.
Başta ilgisizdi mesela, sonra şaşkınlıkla kaşlarını çattı, ardından ise öfkesi şaşkınlığının önüne geçti. Video biteli birkaç dakika olmuştu ama o; telefonumun ekranına bakmaya devam ediyordu. Yüzündeki hayal kırıklığını, pişmanlığı gördüm. Şimdi keyfim yerine gelmişti.
'B-Ben...' dese de devam edememiş gerginlikle sol eli ensesindeki saçlarına gitmişti. İtiraf etmem gerekirse mahcup duruyordu.
'Önemli değil demeyeceğim; kalbimi kırdın. Ama bunun bir önemi yok çünkü dediğin gibi önüme bakacağım.'
Son cümlemi de kurup uzaklaşmak istiyordum onun yanından. Aslında söylediklerimde ciddi olduğumu söyleyemezdim. Kırıldığım konusunda dürüsttüm ancak onun peşini bırakabileceğime inanmıyordum. İntikamım için ona ihtiyacım vardı bir kere. Yine de bunu o bilmiyordu ve ben biraz gururlu kızı oynamak istiyordum.
'Lisa, ben özür dilerim. Mina beni... yani Mina bu sıralar ondan beklemediğim şekilde davranıyor. Ben ne yapacağımı kestiremiyorum.' Ne kadar iyi oyuncu olursanız olun sonsuza kadar rol yapamıyordunuz işte. Mina'da nasıl biri olduğunu göstermeye başlamıştı.
'Belki de Mina böyle biridir.' dedim tam gözünün içine bakarak fısıltıyla. Mina hakkında içine bir şüphe düşmesi bile yeterdi bana. Beklentiyle gözüne baktım ama o, cevap vermemeyi tercih etti.
Öfkeyle göz devirip tekrar söze girdim.
'Neyse ne! Sevgilinle arandaki ilişkine karışmak haddim değil. Sandığının aksine haddimi biliyorum yani.'
'Lisa, üzgünüm. Öyle söylemek istemedim.'
'Hayır, tam olarak öyle söylemek istedin. Neyse ki ben de söylemek istediğini anladım. Bu son konuşmamızdı Jeon Jungkook. Bir daha karşıma çıkma.' dedim ve havalı olduğunu düşündüğüm bir şekilde koridorda yürümeye başladım.
Aslında koridorun ortasında mutluluk dansımı yapmak istiyordum ama Jungkook da dahil koridordaki tüm öğrencilerin gözünde Afrika yerlisi, kabile üyesi gibi görünmek; istediğim son şey bile olamazdı o yüzden kendimi tuttum.
Ben heyecanımı içimde yaşamaya çalışırken telefonum çaldı, tam olarak beklediğim kişi, kraliçem arıyordu. Neşeyle telefonu açtım ve konuşmasına izin vermeden konuşmaya başladım.
'Jeon'un ağzına sıçma görevi başarı ile gerçekleştirilmiştir, Jennie Kim.'
Söylediklerimin ardından Jennie'nin tam bir kötü kadın kahkahası olan gülüştü ilişti kulağıma ve kulağımın sağlığı için telefonu biraz uzaklaştırdım kendimden.
'Aşkım çok da sıçmasaydın; peşinde koşturacak kadar sıçsaydın.'
'Tam olarak öyle yaptım' dedim ben de kahkahalarımın arasından.
'Desene şimdi sırada Jeon'un Mina'nın ağzına sıçma sırası geldi. Üzgünüm Lisa ama bu oyunun o perdesi daha çok ilgimi çekiyor.'
Jennie'nin söylediğine sadece gülmekle yetinmiş, ardından birazdan yanına geleceğimi söyleyerek telefonu kapatmıştım.
Herkese merhaba. Arayı çok açmadan gelebildiğim için mutluyum. Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen.
Sevgiler.🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burn Bridges -Liskook-
Fanfictionİntikam ateşiyle yanan bir kadın kötülük yapmak için ne kadar ileriye gidebilir?