-Eyes Tell-

47 1 0
                                    

" gözlerini gözlerimden ayırma "

O gün kalenin içinde sonunun gelmeyeceğini düşündüğüm bi koşuşturma vardı. Bi dakika dahi nefes almaya çalışsak kahyalar başımıza dikiliyorlardı, sanki adam öldürüyorduk. Yemek salonunun zeminini temizlemek benim işimdi, bir yandan içimden şarkılar söylerken diğer yandan da zemini var gücüyle siliyordum. Kahya zeminin bal dökülüp yalanabilecek bir seviyede olması gerektiğini, olmaz ise bu gece aç yatacağımızı söylemişti, evet, aç yatacağımızı söylemişti. Bu kalede tek başıma yaşamıyordum, annem ve iki kız kardeşim de vardı. Onlar için iyi bir akşam yemeği kazanmalıydım.

Ben bunları düşünürken hızla açılan kapı ile yerimden sıçradım. Arthur elinde bi yarım ekmek ile soluklanıyordu. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Kahya Gloria kapıyı yumruklamaya başlamıştı, bir yandan Arthur'a, annesine küfürler ediyor, bir yandan da kapıyı açmaya çalışıyordu. Arthur ise kendisine söylenenlere ya da kopan kıyamete aldırmadan ekmeğini yiyordu.

Sonunda bu kadar vakit nasıl dayandı diye sorduğum kapının kilidi attı ve Kahya yere kapaklandı. O doğrulmaya çalışırken Arthur'un elinden ekmeğini alıp ısırdım, ve ağzını silip onu arkama aldım. Kahya Gloria ayağa kalktığında ateş saçan gözlerle önce Arthur'a, sonra bana baktı. Her an bıçağımı çıkarıp saplayabilirim sana bakışıydı bu, ki kahya Gloria bıçak taşımaz bile

Arthur arkamdan çıkmak için hareketlenince onu elimle durdum, bu hareketimi fark eden kahya Gloria sorgulayan bakışlarla gözlerini gözlerime dikti ve elini avucu üste gelecek şekilde açarak uzattı. Bu hareketin anlamını çok iyi biliyordum, o çocuğu bana ver demekti, ver ki onu öldürebileyim

Derin bir nefes alıp kahya Gloria'a karşı bir adım attım, Arthur'un elini hala tutuyordum. Kahya Gloria attığım adıma karşılık olarak belinde ki kırbacını çıkarıp Arthur'a karşı sallamaya başlayınca konuşmaya başladım ;

- Efendim, bir yanlış anlaşılma var

- Gözlerimle gördüm, bu piç kurusu ekmek yürüttü mutfaktan

- Biliyorum, ama o ekmek kendisi için değildi, benim içindi

- Yani sen Arthur'a hırsızlık yaptırdın?

- Evet efendim, çocuk olduğu için daha kolay çalar diye düşündüm

Kahya Gloria derin bir nefes alıp Arthur'a bakışlarını dikti ve onunla konuşmaya başladı

- Arthur, ekmek kimin içindi? eğer yalan söylersen cezan iki katına çıkacak

Arthur kahya Gloria'nın bakışlarına kendi bakışlarını dikerek büyük bir soğukkanlılıkla cevap verdi ;

- Benim içindi, bu sabah kahvaltı yapmadık, bende hakkımı aldım. Siz vermezseniz bende böyle alırım

Kahya Gloria'nın yüzü ateş gibi olmuştu, eli Arthur'un yüzüne inecek iken onu durdurdum ve araya girdim ;

- Yalan söylüyor efendim, beni korumaya çalışıyor, ben yedim ekmeği

Kahya Gloria boşta kalan eliyle bacağıma kırbaç atmıştı, beklenmedik bir hamle olduğu için acıyla bağırmış ve elimi elinden çekmiştim

O da Arthur'a kalkan elini indirmişti, aşağıya değil, Arthur'un yüzüne

Kapıya doğru gidip erkek kahyalara bağırdı

- Winston, Isaac çabuk buraya gelin

Ben ise gözlerimi ağladığını belli etmemek için uğraşan Arthur'dan ayırmıyordum, ellerimiz hala tutukluydu. Arthur sanki biraz sonra öleceğimizi biliyormuş gibi elimi daha çok kavradı

Kahya Winston ve Isaac bizi önlerinden katıp götürürken ellerimiz birbirinden ayrılmıştı, ikimizi de aynı yerde öldürmeyeceklerini biliyordum, Author ile ayrıldığımız yerde onun cennete gideceğini bilecek olmak az sonra boğazım kesilirken duyacağım acıyı hiç edecekti

Samanların arasına diz çöktüm ve bıçağın boğazıma değip işini yapmasını bekledim ama o geri çekildi. Kahya Winston koşarak sanki bacakları yokmuş gibi yolda ki at arabasının yanına vardı, ve üzerinde ki ceketini çıkararak arabanın kapısının önüne serdi

Arabadan uzun boylu ve siyah saçlı bir adam indi, üzerinde ki kıyafetten şövalye olduğunu anlamıştım. Yere atılan cekete ayakkabılarını sildikten sonra etrafına göz geçirmeye başladı

Göz göze gelmemek için uğraşırken önümden geçen hain bir arı ile kendimi geri çektim ve bakışlarımız birbirine değdi. Gözleri daha önce hiç görmediğim bir koyulukta idi, onun gözleri ve gece yan yana dursa hangisinin gece hangisinin gözleri olduğuna karar veremezdiniz

Adımlarını bana doğru atmaya başlayınca ne diyeceğimi düşünmeye başladım, daha önce hiç bir şövalye ile konuşmamıştım, ne dersem doğru olurdu? ne dersem yanlış? hiçbir fikrim yoktu

Aramızda birkaç adım kalınca elini çeneme getirdi ve kafamı kaldırarak bakışlarını bakışlarıma sabitledi, şimdi yüzünü tam olarak görebiliyordum, yüzünün sağ tarafında bir yaza izi vardı, çoktan kapanmış olan

Beni ayağa kaldırdı ve eliyle kahyayı çağırdı. Boyu benden kısaydı ve aramızda görünür bi fark vardı, buna gülmemek için gözlerimi kahyaya çevirdim, ama o çenemden tutarak beni tekrardan gözlerine sabitledi

- Gözlerini gözlerimden ayırma

Kalbim aniden sanki bir şey söyleyecekmiş de söyleyemiyormuş gibi hızla atmaya başladı, yaptığı ani hareketten dolayı korkmuş olmalıydım

Kahya Winston şövalyenin çenemi tutan eline bakarak konuşmaya başladı ;

- Efendim, tanrıya şükürler olsun, gelişiniz bizi ve ailenizi ne kadar mutlu edecek bilemezsiniz

- Uzatma Winston, neden idam ediyorsunuz bu köleyi, onu söyle

Merhaba ben Nazende, uzun süredir düşündüğüm bir hikayeyi yazı ile buluşturmak istedim, umarım bu hikayenin sonunu getirebilirim. Hatalarımı şimdilik mazur görmenizi istiyorum, lütfen beni bir öğrenci olarak görün..
















Hiding in Heaven ||Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin