Herkes çoktan gitmişti ve yalnız kalmıştım. Cesetleri koyduğumuz bölümleri kontrol edip düzeltmem lazımdı. Açtığım bir bölüm biraz duraksamama neden oldu. Bu ceset bir kız çocuğuydu.
Kıza ya araba çarpmıştı ya da ona benzer birşey küçük bedeni öylece uzanıyor, teni mosmor olmuş gözleri açık tavana bakıyor, vücudunda ezilmiş yerler var, açık yaralardan bahsetmiyorum bile.
Bölümü yerine ittirip dosyaların olduğu yere doğru gittim. Bu kızı ilk kez görüyordum. Yeni gelmiş olmalıydı ve yeni gelen cesetlerin dosyaları gönderilirdi devraldığımızı belirten imzalar için.
4, 5 dosyayı karıştırdım ve kızınkini buldum. Sera aşlar. 11 yaşında ölüm nedeni trafik kazası. Biliyordum.
İçim ürperdi. Dışarısı zaten soğuk değilmiş gibi burasının soğukluğu sürekli içime işliyordu. Yukarı çıkıp kahve almayı düşündüm ama evra hanım 'kantin görevlisi yemeğini getirir' dediğine göre çıkmam yasaktı.
Morg hastanenin en altındaydı. Yani morga gelmek için hastane merdivenlerinin başladığı bölümün tam tersi gidiliyordu. 2 kat aşağı inmen gerekiyordu. O kadar karanlıktı ki bodrum diyebilirdim.
"Başka iş mi yoktu be oğlum." diye söylendim kendi kendime
O sırada yüksek sesle açılan demir kapıya Baktım. Gelen kantinci görevlisiydi.
"Kahve getirdim oğlum."
"sağolasın abi."
Adam çıkarken onu izledim kahve elime döküldüğünden seke seke masaya koştum.
Kahve içecek zamanım yoktu hala çünkü morg 4 kısımdan oluşuyordu ve burası çıkış bölüm tarafıydı, 4 demir kapılı bir morgdu mecburen diğer bölümleride kontrol etmem gerekecekti.
Bir morg'a göre fazlaca büyüktü. Kahveyi kenara koyduğumda bir ses duydum. Demir bir şeyin sesi. Gerçi burda nerdeyse herşey demirdendi.
"Kim var orda?"
Ses gelmeyince o tarafa doğru yürüdüm bıkkınca.
"Biraz rahat bırakın be! Emin ağzına sıçıcam az kaldı." adam işsizdi gerçekten birde saklanmış olamazdı korkutmak için.
Kapı kapıyı açıyordu ve ses içerden geldiği için kapıların o berbat tiz sesini dinlemek zorundaydım.
3. Bölüme geldiğimde kontrole başlamıştım. Çünkü ses burdan gelmişti ne yakın ne uzak.
"Çık lan emin! Öldürmezsem bu sefer şerefsizim."
Ses çıkmayınca göz devirdim. Tekrar bir gıcırdama sesi gelince morgları birbirine bağlayan kısa koridordan geldiğini anladım. Sırıttım.
"Emin salak mısın harbi oğlum?" gülerek kapıya yöneldim. Kapıyı açtım ama koridor boştu. Göz devirip saçlarımı karıştırdım. Harbi salaktı bu çocuk arkamı dönüp tekrar kontrol ettim morgu.
"Daha gelmem buraya baktım işte."
İyice etrafı süzdükten sonra kafamı çıkışa doğru çevirdim. Gördüğüm şeyle bedenim kaskatı kesildi. Gerginlik bütün vücudumu kaplarken ellerim titremeye başladı. Nefes alışlarım hızlandı ve olduğum yere mıhlandım.
O kızdı. Az önce dosyasına baktığım...
Elinde kazadan kalma kan hala duruyordu açık yaraları, ezilmiş vücudu, üstünde hastane elbisesi, ayakları çıplak, saçları birbirine karışmış. Bana baktı ve ben nefes dahi alamayacak haldeydim.
Gözleri hala bana bakarken kafasını hafif yan yatırıp gülümsedi. Ön bir dişi kırılmış gözlerinin içi kan doluydu.
Göz kırpmaya bile korkuyordum.
Gülümseyen kızın ağzından birden bardaktan boşalırcasına kan geldi. Hastane elbisesi kırmızıya bürünürken gözleri tavana kaydı ve yere yığıldı. Ne olduğunu anlamamıştım. Ama hala hareket edemiyordum.
Bu neydi şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Morg Saklambacı
HororTamamlandı✔️ *Bir Morg Saklambacı adında ilk kitaptır.* "Ne demek yok?" "yok abi baktım." "bu hafta üçüncü." Çalışmaya başladığım günden beri bu Morg'da kaybolan cesetlerle uğraşıyorum. Ölü bir insan nereye gidebilir ki? "Başımız belaya girecek yine...