58. BÖLÜM

163 13 0
                                    

"Kerem. Yakala!" diyerek elimdeki su şişesini ona fırlattım. Tek hareketi ile kavradı. Kapağını açıp çöllerden çıkmış gibi suyu içmeye başladı. Çok yorulmuştuk. Dün olanlardan sonra sabah erkenden kalkıp işe koyulmuştuk. Anneannemler dün gece geç saatlerde yola çıkmışlardı. O yüzden geç saatlere kadar ayakta kalmıştım. Sabah erkenden kalkmak benim için işkence misaliydi.

Hem uykum vardı hem de yorgundum. Artık fotoğraf çekme hevesim uçup gitmişti. Ayakta duracak halim olmadığı içinde yere çöktüm.

"Buraya geldiğimizden beri çok farklısın biliyor musun?" dedi aniden Kerem. Başımı zar zor kaldırıp ona baktım.

"Neden?"

"İstanbul'da olduğun gibi değilsin. Orada ciddi, iş kadını, başarılı, samimi bir hanımefendisin. Burada dengeler bocalanıyor her gün. Bir anda çok enerjiksin, bir anda bitiksin. Burası seni çok değiştiriyor. Yoruyor. Burada huzur bulduğun gibi dertlerinde bulunuyor. Ya da ben öyle zannediyorum."

İlk duraksadım. Suyumdan bir yudum daha aldım, "Bu benim hayatımın bir parçası. Bazen mutlu bazen mutsuz olmak. Hep bir denge vardır, herkesin hayatında. Sanki ben iki hayat yaşıyormuşum gibi geliyor bazen. Olabiliyor. Bunlar normal şeyler."

Kerem hala bir şeyler diyecek gibi duruyordu ama yine de sustu ve sadece tebessüm etti. Ben ise içinde bir şeyleri tutsun istemiyordum.

"Peki senin hayatın nasıl?" diyerek ona daha çok kulak astım.

Buruk bir tebessüm etti, "İdare eder." Bu cümleyi hiç yüzüme bakmadan kurmuştu. Belli ki onunda kırgınlıkları, hayatın ona yaptığı acımasızlıklarla doluydu.

"Ne yaşamış olursan ol, artık geçtiğini bilmen gerekir. Çünkü ele demeyeceğin tek şeydir geçmiş. Kaybettiğin hiçbir şeyi geri alamazsın. Belki de hiç sahip olmadığın şeyleri bile."

"Ve şu da vardır ki, iki insan birbirinin kaderi ise er ya da geç, sonuç ne olursa olsun yine birbirlerini bulur. Hiç ummadık bir zamanda bile."

"Gecenin içinde gün ışığıdır bazı insanlar. Ve gecenin ne zaman aydınlanacağını bilemezsin." Diyerek ekledim ve ikimizde karşılıklı tebessüm ettik.

"gidelim artık. Senin yürüyecek halin kalmadı." Dedi Kerem yerinden zar zor toparlanarak.

"Sen git ben gelirim. Gelemezse burada kalırım. Kulübede. Sen sabah yine gelirsin."

"Saçmalama istersen." Diyerek gözlerini kıstı Kerem.

"Ciddiyim. Tek başıma kalabilirim. Hadi sen git. Yoruldun yeterince."

Kerem pek ikna olmasa da daha fazla ısrarda bulunmayıp eve doğru yol aldı. Ben ise kavağın dibine geçtim. Battı batacak olan güneşi izleyerek su şişemden bir yudum aldım. Başımı kavağın gövdesine dayadım. Yorgunlukla gözlerimi kapadım. Dışarıdan gelen birkaç kuş şakıması, yaprakların rüzgarla şırıltısı ve bana o anın verdiği rahatlık ile uykuya istemsizce dalmıştım. Beynimdeki işitme algıları hala açıktı. Bu yüzden her şeyi duymaya devam ediyordum ama vücudum çoktan kendisini kapatmıştı.

Köpek havlama sesleri içime bir ürperti verse de bu derin uykumdan ayılamıyordum. Omzumun sarsılması ile korku ile yerimden sıçradım.

"Şş, benim." Fısıltı halinde ama rahatlatıcı ses tonu ile karşımda Çağın vardı.

"Çağın..." diyerek gözlerimi ovuşturdum. Hareketlendiğimde belime sancılı bir ağrı girdi. Elimi belime koyarak kaşlarımı çattım. acısı ile "Ah!" diye inledim.

"Ne oldu?" diyerek bir elimi bir de belime elini koydu Çağın.

"Belim, belim tutulmuş sanırım."

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin