İyi okumalar.
Adal'dan (ortçağ):
Dört gün geçmişti yataktan kalkalı buna rağmen kendimi dinç hissediyordum. Yaram hala sıkıntı yapıyordu evet ama bayağı iyleşmişti.
Bu günler içerisinde Anna' ya ve ihtiyara elimden geldiğince yardımcı oluyordum. Bu insanlara minnettardım özellikle Anna' ya ama içimde garip bir huzursuzluk vardı. Anna' ya karşı değildi bu huzursuzluk ihtiyara karşıydı. Beni kurtaran birine karşı iyi hislerim olmalıydı ama olmuyordu. Bir gariplik vardı.
Bahçede odun kesmeye çalışırken Anna sinirle bana baktı.
"Yahu yerinde duramaz mısın sen?! Daha yaran iyileşmedi. Yaptığın işe bak."
İhtiyar köye gitmişti evde ikimiz vardık.
"Bırak bi işe yarayayım. Hafif işleri yapınca yardımcı olmuş gibi hissetmiyorum."
Elindeki yemleri yere dökerken konuştu;
"Git hamamdan kızlara beni Anna gönderdi de sana verdiklerini al gel. İşe yaramış olursun hem de."
İyi. Baltayı bıraktım. Gömleğimi düzeltip köye doğru yürüdüm. Köye girdiğimde etrafta gülerek oynayan çocuklar ve kendi halinde konuşan kadınlar vardı.
"Duydun mu kral tekrar sefere çıkacakmış?"
"Daha yeni durgunlaştı ortalık. Hemen savaş mı olur?"
"Valla kocam asker bir arkadaşından duymuş."
Umut ederdi insanlar, hayatlarının düzene girmesi için. Fakat bu insanların öyle bi şansı yoktu. Hayatları ipin ucunda, o ip ise kralların elindeydi. Krallar kendi çıkarları için durmak bilmeden savaşırlardı. Bu insanlar ise yaşamak için... Arkada ölenleri düşünmeden hep daha fazlasını isterlerdi krallar. Doymazlardı. Doyumsuzlardı. Savaşın bitmeyeceği belliydi. Ne zaman bitmişti ki?
Hamamın önüne geldiğimde düşüncelerimden sıyrıldım. Üç kız birlikte konuşuyordu. Beni gördüklerinde sustular.
"Beni Anna gönderdi. Bir şey verecekmişsiniz galiba."
"Doğru. Gel benimle." Dedi aralarından en büyüğü. Hamama girdi. Peşinden gittim.
"Ne vereceksin?"
"Sargını değiştireceğim. Ve senin için bir kıyafet diktirmişti onu vereceğim sana."
Güya kıza yardım için gelmiştim. Yine beni düşünmüştü. Borcum gitgide artıyordu.
Tahtadan yapılan küvete su doldurduğunda kaşımı çattım. Yüzüme baktı.
"Temizlendikten sonra sargı yapacağım." Kibarca kokuyorsun deme yoluydu bu galiba.
"Borcumu ödeyemem. Gerek yok."
"Borcun falan yok. Askersin."
"Bütün askerlere karşı mı böylesiniz?" Üstümü çıkarttım.
"Hayır genelde asker sevmem tek bildikleri içmek ve tecavüz etmektir." Sargımı dikkatle çıkarttı.
"Ben de bir askerim farkındaysan." Gülüp yanağımı okşadı.
"Evet ama tatlı bir asker." Küvete girdim. "Sahi kadınları da askere aldıklarını bilmiyordum. Nasıl başardın?"
Hatırlamıyordum. O dediğinde fark etmiştim. Bir şeyler eksik gibiydi.
"Hatırlamıyorum." Kolumu tutup liflemeye başladı. Öyle bastırıyordu ki derim soyulacaktı.
"Kafanı sert vurmuş olmalısın."
"Muhtemelen." Arada bi vuran baş ağrım da bunu destekliyordu.
"Nerelisin bu arada?" Hatırlamaya çalıştım. Başıma yine ağrı girdi.
"Ah!"
"Ne oldu? Canını mı yaktım?"
"Hayır başıma ağrı girdi."
"Normal. O kadar yara alıp hemen ayağa kalkarsan böyle olur." Bununla ilgili olduğunu sanmıyordum.
Gövdemi güzelce temizlemişti. Sıra bacaklarıma geldiğinde huzursuzdum. Manası yoktu, hatta güzel de kızdı ama rahatsız hissediyordum.
"Bacaklarımı ben temizlerim." Elindekini alıp bacaklarımı temizlemeye başladım.
İyice temizlendikten sonra kızın uzattığı havluyu aldım. Oturağa oturduğumda omzuma pansuman yapmaya başladı.
Yaramı sardıktan sonra bordo renkte pamuk bir gömlek verdi. Altına lacivert keten pantolon.
Göğsümü sarıp gömleği giydim. Ardından iç çamaşırımı giyip pantolonumu üstüne çektim.
"Fena olmadın." Dedi kız yakamı düzeltirken.
"Borcum borç."
"Yine mi? Borcun yok kimseye git evine dinlen." Sırtımdan itip kapıya yöneltti beni. Hamamdan çıkıp eve doğru ilerleyecekken hana gitmek isteyip yönümü değiştirdim.
Hafif esen rüzgarın eşliğinde üşüyerek girdim hana.
"O efendim hoşgeldiniz." Hancı beni bir masaya yönelttiğinde bu misafirperverliğe anlam veremedim.
"Uzun zamandır iyileşmeniz için dua ediyorduk. Yaranız nasıl? Ne iyi ettiniz de geldiniz?"
Cevap vermek için yeltendiğimde biri araya girdi.
"Askere alım olacağı doğru mu çavuş hani savaş bitecekti?" Çavuş?
"Öhöm." Hancı öksürerek böldü.
"Siz bu yeni yetmelere bakmayın. Arsız oluyorlar."
"Hayı konuşsun. Belli ki merak ediyor."
"Ordunun Kolat sınırına doğru gittiği söyleniyor. Ulak sağlığı yeten gençleri çağırdı geçen hafta." Kolat sınırı, gideceğim yer belliydi.
"Var mı topluluğunuzda gelmek isteyen gençler?" Diye sordum.
"Var tabi."
"Kaç kişi."
"On."
"On bir." Arkadan gelen sese doğru döndük.
"Sen nereye şişko? O halinle silah tutabileceğini mi sanıyorsun?"
"Kapa çeneni. Ben karar verdim. Orduya katılacağım." Herkes çocuğa güldüğünde ayağa kalktım. Hepsi birden kalktı.
"Çocukla dalga geçmeyi bırakın. Adın ne senin?"
"Lio."
"Lio. Sen bundan benim sağ kolumsun. Beraber sınıra giderken yanımda olacaksın." Çocuğun yüzü aydınlanmıştı.
"Bir daha sağ kolumla dalga geçmek yok. Anlaşıldı mı?"
"Anlaşıldı çavuş."
"Lio gel bakayım sen." Lio' yla beraber handan çıktık.
~~~~~~~
İyi günler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK AYNA • GXG
General FictionYazdığı her şeyin gerçek olduğu bir dünyada yazarın macerasına şahit olun.