Bölüm 3: Müjdeli Haber

525 55 22
                                    

Nara İmparatorluğu, Evlat ve Veliaht


Bir kanatlı haberci, heyecanla gökyüzünde süzülüyordu. Yüzündeki gülümseme ve kalbindeki tatlı atışlar getirdiği haberin son derece önemli ve güzel olduğunu haykırıyordu. Bembeyaz kanatlarının üzerindeki siyah, kahverengi ve sarı tek tük kanatlarla son derece güzel görünüyordu. Giydiği deri pantolon ve çizmelerle diğer tüm kanatlı habercileri geride bırakacak kadar kaslı ve estetik vücuduyla varması gereken yere nihayet varmıştı.

''Hoş geldin haberci Zek'' dedi onu sarayın önünde karşılayan kişi, ''Kral Nef ne için gönderdi seni?'' Bu, sarayın baş muhafızı Espuh idi.

Kendisi uzun süredir Nara İmparatorluğunun saray muhafızlarındandı ve yeni kral onu baş muhafızlığa getirmişti zira çok tecrübeli ve güvenilir biriydi. Zırhı yeryüzünün en güçlü ülkesi olan Büyük Nara İmparatorluğunun sembolü olan aslan desenliydi. Beline sarılı deri kemerine bağlı kılıcının kabzasını heyecanla sıkarak en yakın arkadaşı olan Zek'i süzdü, sanki ilk defa onu görüyormuşçasına.

''Kral Kegah'ı görmem gerek'' Zek söze başladığında kanatlarını topluyordu ve çıplak gögsu bir iniyor bir kalkıyordu, ''Çok mühim bir haberle geldim.''

Espuh onun bu söz ve heyacanının verdiği merakla saraya doğru yolu gösterdi. Burası Büyük Nara İmparatorluğunun baş şehri Nara idi. Yeryüzünde en büyük ikinci ve en güvenli üçüncü şehir konumundaydı. Ülkeyi yöneten ve henüz bir yıldır tahtta olan Kral Kegah çok genç idi. Eşi ise Kraliçe Aba idi. İkisi evlendiklerinde henüz 18 yaşında bile değillerdi ama Kegah ülkesinin tek varisiydi ve babası artık çok yaşlanmıştı. Nitekim evlendiklerinden bu yana ne bir çocukları olmuştu ne de Kraliçe Aba hamile kalabiliyordu. Bu durum iyiden iyi canlarını sıkmıştı ama Şamanlar bunun normal olduğunu ve ikisinde bir sorun olmadığını söyleyip duruyolardı. Kraliçe için buna katlanmak zor geliyordu. Tek tesellisi ülkenin baş komutanı Zafir'in tek çocuğuydu.

''Yüce Kralım'' diyerek içeriye girdi Espuh ve hiç beklemeden Zek'i takdim etti zira o da gelen haberi çok merak ediyordu.

''Dostum Kral Nef'in habercisi Zek!'' Kral çalışma masasından kalkmadan yüzünde memnuniyetle haberciyi karşıladı, ''Bize ne haberle geldin?'' sorunun devamında Kraliçe Aba açık olan kapıdan içeriye girdi ve haberciyi selamlayarak, ''Tanrılar şahidim olsun Zek, bize güzel haberler getiren tek haberci sensin.'' Sözleri bittiğinde kralın hemen sağında ayakta dikiliyordu.

''Yüce Kral Kegah ve Kraliçe Aba sizi görmek güzel ve sizlere daha önce getirdiğim güzel haberlere bir yenisini eklemek için buradayım''

Hem Kralın hem de Kraliçenin ama en çokta Espuhun merakı giderek arttı.

''Seni dinliyoruz'' dedi Kral ve Zek müjdeli haberi vermek için kanatlarını açtı. Tüm habercilerin yaptığı gibi gözlerini yumdu ve kollarını göğsünde birleştirerek getirdiği haberi Kral Nef'in ağzından çıktığı gibi aktardı, ''Değerli dostum Kral Kegah ve müstakbel eşi Kraliçe Aba. Bilmenizi isterim ki Tanrıça Kübey yedi erkek evlattan sonra nihayet bize bir kız evlat nasip etti,'' işte tam burada Kraliçenin gülen yüzü yavaş yavaş solmaya başladı kral ise tüm iyi niyetiyle dinlemeye devam ediyordu, ''bundan sebeptir ki ikinci ay döneminde kızım için tüm Krallıkların katılacağı bir şölen hazırlıyorum. Sizi ve eşinizi burada görmekten büyük onur duyacağız. Tanrılar sizi korusun.'' Haber buydu ve bittiğinde Zek kanatlarını kapattı sonrada ellerini çözerek gözlerini açtı.

''Hiç şüphesiz'' dediğinde Kegah, Aba daldığı yerden kopup gelmişçesine ayağa kalkan kocasına yol verdi, ''en değerli dostumun bu kutlu gününde yanında olacağım. Ben ve eşim orada olacağız.'' Kral sözlerini memnuniyetle bitirdiğinde Zek geri dönmek için kapıya yöneldi ama Kraliçenin sorduğu soruyla yerinde kaldı.

''Prensesin adı nedir?'' Kraliçe asil duruşundan ödün vermeden duruyordu ama gözleri ona ihanet ediyordu. Acı çekiyordu, o da biliyordu. Evlat hasreti artık eskisinden daha beter canını yakıyordu.

''Akel, efendim. Prensesin adı Akel'' Zek aynı mutlulukla cevaplarken Kraliçe durgunca baktı ona ve herkesin dikkati onun üzerine toplandığında sakince gülümsedi, ''Akel. Temiz olan, temiz yüzlü.'' Derin bir nefes alarak yutkundu sonra da, ''Prenses Akel... Tanrıça Kübey onu korusun.''

Zek ve Espuh saygıyla odadan çıktığında kapı kapandı ve kral ile kraliçe başbaşa kaldı. İkisi de evlat hasretiyle tutuşuyordu aynı zamanda ülkenin bir veliahta ihtiyacı vardı. Kegah tek çocuktu ve şu anda başka bir kimse yoktu. Herkes bunun farkındaydı ve ülkenin ileri gelenleri soy hakkında kralın üzerine çok gidiyorlardı ama Kegah her seferinde yaşının genç olduğunu ve ileride Tanrıça Kübey kendilerine bir evlat vereceğini söylüyordu. Eşini, aşık olduğu kadını bırakıp başka kadınla evlenmeyi aklından bile geçirmiyordu çünkü Kegah Kraliçe Aba'a gerçekten aşıktı ve onu asla bırakmak gibi bir düşünceye kapılmıyordu.

''Zaman ilerliyor,'' diyerek başladı buruk bir sesle Aba, ''bu ülkenin bir veliahta ihtiyacı var.'' Mahçup bir şekilde boynu büküktü ve gözleri doluyordu. Kegah bunu görsede bir şey yapmadı zira bu durum ilk değildi ve daha önce bu tür konuşmalar çok olmuştu.

''Eğer birgün bir çocuğum olacaksa,'' dediğinde Kegah onun dibine varmıştı ve sağ işaret parmağıyla onun çenesinin altına yerleştirip nazıkçe başını kaldırdı. Direkt sulu gözlere baktı hiç tereddüt etmeden konuştu, ''benimle birlikte Apora Savaşında sırt sırta savaşan o savaşçı, vahşi ama asil kadından olsun istiyorum.'' Kraliçe kalbinde hafif bir soğukluk hissettiğinde dudakları kıvrıldı ve Kegah devam etti, ''Bu ülkeye bir veliaht doğacaksa bu yalnızca senden olsun istiyorum Aba. Sen benim yeryüzündeki tek kadınımsın, sen varsan ben kralım ve sen varsan ben varım.'' Kraliçe ondan ilk defa bunları duyuyordu veya bu bir itiraf olmalıydı. Kegah uzun zamandır bunları içinde saklıyordu. Bu sözlerden sonra giderek rahatlayan bedeniyle birlikte Aba'nın içi huzurla dolmuştu. Gözlerinden birer damla damladığında yüzü gülüyordu ve bu hiç şüphesiz hüznü bastıran mutluluk gözyaşlarıydı. Kegah onun yüzünü avuçlarının arasına alıp baş parmaklarıyla o yaşları sildi sonrada dudaklarına bir buse kondurup ona derince sarıldı, ''Sen benim kollarımdaki dünyamsın. Bunu sakın unutma Kraliçem.''

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin