NİSA
Venice Beach her zamanki gibi kalabalıktı.Kendi sakinlerinden turistlerine kadar.Sağımda yer yer bir ipe farklı şekillerde dizilmiş boncukları andıran sokak müzisyenleri,onların arkalarında evsizler,sol tarafta kısa renkli binalar ve sahili boydan boya arşınlayan insanlar vardı.
Sol ayağım kaldırımda altın rengi
patenimin bağlarını iyice sıktım.Güneş ışınları vurdukça sanki ayaklarımın altında gün batıyordu.Kafamı kaldırdım ve karşımda duran beach'e munzur bir bakış attım.Dudaklarım çok hafif yukarıya kıvrılmıştı.Karşıdan bana bakan birisi çok rahatlıkla mutlu olduğumu anlayabilirdi. Bluetooth kulaklığımı kulağıma yerleştirdim ve Hanoï- café 'yi açtım.Şarkının soundu beni benden alıyor,daha da coşuyor ve sahili baştan aşağı kaymak istiyordum.İçim içime sığmıyordu.Derin bir nefes aldım.Haziran ayında bir akşam üzeriydi.Hava gündüze göre hala sıcaktı.Güneş daha batmamıştı.Günün en sevdiğim saatleriydi.Şöyle bir karşıdan gelen insanlara baktım.Tanımadığım insanları seyretmeye bayılıyordum.Kimisi dükkanlara bakarak gidiyor kimisi müzisyenlerle dans ediyor kimisi paten kayıyordu.Buranın öyle bir aurası vardı ki yıllar sonra burada olduğuma hala inanamıyordum.
Hazır hissettiğimde kendimi insanların arasına bıraktım.Arada müziğin verdiği coşkuyla dans ediyordum.Enerjimi hissediyordum.Nisa'yı Nisa yapan enerjiyi.Birkaç minik çocuğun beni göstererek bagırdıklarını gördüm.Ben de onlara gülümsedim ve kendi yörüngemde döndüm.Neredeyse düşecektim ve kendime sesli bir şekilde güldüm.İnsanların arasından atik manevralar yaparak Patrick amcanın sörf dükkanının önüne yaklaştığımda ona selam vermek için insanları yararak yavaşlamaya başladım.Gözlerim onunla buluştuğunda bana sevecen bir gülümseyle "Nis!" diye bağırdı.Ben de en içten gülümsememle "Patrick!" dedim.İçimi bir sıcaklık kaplamıştı.Patrick amca gerçekten amcam gibiydi.Hatta bazen Patrick amcaya sörf tahtalarını yerleştirmesinde yardıma giderdim.Bu beni çok mutlu ediyordu.Buradaki çoğu dükkan sahibini tanıyordum.Sanki bir mahalle kültürü vardı.Herkes aile gibiydi.
California'da kaldığım süre boyunca burada birçok aile edinmiştim.Gurbetteydim ama kendimi evimde gibi hissediyordum.İnsanlarla iletişim kurmak beni daha da mutlu ediyordu.Sanırım onlarda beni seviyorlardı...
Baştan sona turlamıştım sahil yolunu.Artık geri dönmem gerekiyordu.Berkan Hinano Cafè'de beni bekliyordu.Akşam olmak üzereydi,müşteriler yoğunlaşacaktı ve gece yakın arkadaş grubumuz sahne alacaktı.Görevimin başına dönmem gerekiyordu.Cafè'ye dönüş yolunda Jungle'dan Romeo'yı açtım ve sesi yükselttim.Çocuklar gibi şendim.En sevdiğim yerde,müzik dinleyerek kayıyor olmak bana gerçek gelmiyordu.
Kimi zaman kendi etrafımda dönerek,değişik manevralar yaparak,insanlara gülümseyerek Hinano Cafè'nin önüne vardım.İşte karşımda tüm sıcaklığıyla okyanus mavisi kafe duruyordu.Sıradan bir alımı vardı.Dışarıdan minik duruyordu ama öyle bir enerjisi vardı ki yanındaki devasa fast foodcu sönük kalıyordu.Patenlerimle zor ama koca adımlar atarak kafenin dar merdivenlerini çıkmaya başladım.
Yazar Açıklaması:
Merhabalar! :)
Bu hayatımda yazdığım ilk hikaye.Aslında hep kafamda vardı böyle bir şey yazmak sadece karakterleri kendim ve başkaları üzerinden hayal ederdim ta ki bu sene Survivor izleyene kadar.Ogedayla Nisa'yı o kadar çok sevdim ki karakterleri onlar yapmak istedim.Ben,çok havalılar ve güzel auralarıyla hikayemi de güzelleştirecekler diye düşünüyorum.İlk defa yazdığım için çok iyi olmayabilir betimlemeler.Zaten çok iyi olduğunu düşünerek yazmıyorum.Sadece umarım okurken keyif alırsınız.Ha bir de umarım sıkıcı olmamıştır,bu daha başlangıç ilerleyen bölümlerde diyaloglar olacak.Nedense temayı survivor üzerine kurmak istemedim çünkü zaten okuduğum çok güzel hikayeler vardı.İyi okumalar! :)
Yazar Tavsiyesi:Bölümü okurken koyduğum müziği açarsanız harika olur :)