Bölüm 4: Davetsiz Bir Cin

307 41 4
                                    




Kirisya İmparatorluğu, Mürsel ve Cin


Zaman geçmişti ve ikinci ay dönümü nihayet gelmişti. Patra Sarayı, yeryüzünün ikinci en büyük krallığının başkentiydi; Kirisya İmparatorluğu. Kral Nef şu anki kraldı ve babasından tahtı devr aldığında yirmilerindeydi şimdi ise kırkına merdiven dayamıştı. Yedi erkek çocuğu vardı ve ondan sonra tahtın varisi en büyük oğlu Kastel idi lakin onun doğumunda bile yapılmayan şölen belkide hiçbir zaman tahta oturmayacak olan kızı için yapıyordu. Kız çocuğu kutsaldı ve bereket olarak görünüyordu. Kirisya oldukça zengin ve bereketli topraklara hakimdi ama Kral Nef ve eşi Kraliçe İster için yedi erkek çocuktan sonra kız çocuğu tanrıların bir hediyesi olarak nitelendirildi. Kızlarını o kadar çok sevmişlerdi ki onun için yeryüzünün tüm ülkelerinin davet edildiği bir şölen hazırlamışlardı. Hiç şüphesiz Prenses Akel çok şanslıydı...

Taht odasında misafirler giderek yerlerini alıyordu ve neredeyse davet edilen herkes gelmişti, Buzlar Ülkesi ve Melezya İmparatorluğu dışında. Buzlar ülkesi çok ama çok uzaktı ve kralı hem hastaydı hemde çok yaşlıydı ve veliahtları ise ülke dışına çıkamıyordu. Melezya İmparatorluğuna gelince onlar zalimdiler ve Ejderhaların soyundan geliyorlardı. Hiç şüphesiz gelmemeleri beklenen bir şeydi.

Kral ve Kraliçe taht odasına prenses ile birlikte girdiklerinde herkes onlara hayranlıkla baktı, çok güzel ve özel duruyorlardı. Nitekim prensesin takdimi yapıldıktan sonra şölen başlamıştı. Binbir çeşit meyveler ve onlarca çeşit yemeğin yapıldığı şölen keyifle sürüyordu. Kimi davetliler dans ediyor kimleri sohbet ediyordu bazıları ise yemek yemeye devam ediyorlardı. Herkes mutluydu ve huzurluydu. Kimse dışarıda ne olup bittiğini kısa süre sonra düşünmedi bile sadece o keyifli anların içine çekilip duruyorlardı.

Gece uzadı ve prenses odasına götürüldü ama orada olan bir başka çocuk vardı, Nara'nın Başkomutanı Zafir'in oğlu Geray. Annesinin kucağında uyuya kalan ve henüz bir yaşını bile tamamlamamış olan Geray'ı fark eden Kraliçe İster, Balkır'a oğlunu da kendisiyle birlikte getirmesini ve prensesin yanında yatmasını istedi. Zafir tıpkı bir kral gibiydi ama asla kendi kralının önüne geçmezdi onu hep desteklerdi.

Nihayet gece bitmek üzereyken ve davetliler birer birer odalarına çekilirken bir rüzgar esti. Taht odasının kapısı sert bir şekilde açıldı ve duvarlara çarparak parçalandı. Herkes hayretler içerisindeydi ve kalplari titremeye başlamıştı. Kimse neler olduğunu anlamıyordu ve rüzgar içeriye akın akın giriyordu. Her taraf darma dağın olmuştu. Gözler kısılmış görüş kaybolmuştu. Rüzgar çok ama çok kuvvetliydi. Kimileri sütunlara dayandı kimleri kaçacak yer aradı, bazı kralların tacı başlarından düştü Kral Nef'in tahtı devrildiğinde rüzgar duruldu. Kimse ne yapacağını bilemez haldeydi ve herkes korkuyordu. Ortada ne bir asker vardı ne de bir şey sanki saraydaki tüm muhafızlar kaybolmuştu veya kaçmışta olabilirlerdi. Rüzgar bittiğinde ve herkes yavaş yavaş doğrulduğunda parçalanan kapının önünde biri belirdi belkide bir şeydi. Baştan aşağıya beyaz bir çarşafla bedeni örtülmüştü sağ elinde tuttuğu ve basit bir ağaçtan yapılan değersiz asasını tutuyordu, elleri kıyafeti kadar beyazdı, tırnakları tertemizdi. Bu sıradan biri değildi ve buna başıyla birlikte yüzünü örten beyaz kumaş şahitlik ediyordu. Belinde altın bir kemer vardı ve bu onun oldukça zayıf olduğunu gösteriyordu. Yüzünü göremiyorlardı zira göğsüne kadar inen başındaki örtü bunu mümkün kılmıyordu. Herkesin kalbine korku hücum etti sadece bir kişi dışında, Zafir. Herkesten önce ayağa kalkmış ve herkesten önce bu kişiyi fark etmişti ve herkesten önce cesurca, korkusuzca kılıcını kınından çekip devrilen tahtın hemen önünde beklemişti.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin