Bölüm 7: Güneyde Solan Yıldız

217 31 6
                                    




Prenses İris, Taht ve Taç


Sanki gök yarılıyormuş gibi yağan yağmur Tumar Sarayının duvarlarını döverken İlter tüm soğuk kanlılığıyla etrafı izliyordu. Yağmur oldukça şiddetliydi ve neredeyse heryeri sarıyordu. Gökyüzündeki şimşekler ardı ardına çakıyor, sanki Tanrılar ve Tanrıçalar bir savaş içindeymiş gibi yeryüzüne yansıyorlardı. Görünüş olarak oldukça güzel olsalarda ne İlter nede Erdenay keyifli değildi.

''Güneyde bir şeyler oluyor'' Sözleriyle birlikte sarayın kapısından çıkıp dışarıya, İlter'in yanına kadar yürümüştü. İkiside sutunların arasından ıslanmadan etrafı seyrediyorlardı.

''Kendilerini bekleyenin farkında değiller'' Sanki ileride tüm insanlar varmış ve onlar sarhoşça eğleniyormuş gibi izliyordu ileriyi.

''Hiçbir zaman olmadılar,'' Erdenay iç çektiğinde devasa bir ses yankılandı gökyüzünden. Bu seferki yıldırım oldukça güçlüydü hatta saray biraz sarsılmıştı ''ve olmayacaklar'' diyerek tamamladı sözlerini.

''Bugün tercih edilmeyen bir taç var, yarın değişecek bir gelecek.'' İlter sözlerini bitirdiğinde sağında olan Erdenay'a döndü ama o anda solunda başka bir varlık hissetti ama gardını almadı. Marobis şehrinde sadece ikisi vardı ve bu şehrin içerisindeki tek yapı bu saraydı. Bir de kütüphanesi vardı. Surları Tepegözlerin bile geçemeyeceği kalınlıkta ve uzunluktaydı ve hiçbir yerinde kapı yoktu. Yeraltını da büyüyle koruyorlardı. Bu kişinin elbette tanrıların izniyle geldiğini ikiside biliyorlardı.

''Güney her zaman güvenliydi'' ses bir kadına aitti ve oldukça savaşçı ama ruhani gibiydi. İkiside ona baktıklarında yarı zırh yarı soluk mavi tören kıyafeti içerisinde uzun saçlı, yüzünde bir kurdun bakışlarıyla bir kadını gördüler. Alnında asılı duran ve uçları yere bakan hilal tacı ile birlikte Asena onları selamlıyordu. ''Ama gelecek güney'in elleriyle şekillenecek''

İkiside bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. Asena, beklenilen hakan'ın yol göstericisi. Yoldaşı.

\((( ̄( ̄( ̄▽ ̄) ̄) ̄)))/

Üçü sessizce yağan yağmuru ve göğü parçalayan şimşekleri seyrederken bahsettikleri güneyde hava oldukça normaldi. Buzlar Ülkesinde hava hep soğuktu ve hiç yağmur yağmazdı ama bazen kar ve şiddetli rüzgarlar bu toprakları bir müddet esir ederdi. Bugün kar yoktu veya şiddetli rüzgarlar ama prensin içinde kasırgalar esiyordu. Yaptığı planı bu sabah devreye sokmuştu, Ejderha Çiçeği babasının odasındaydı ve saatlerdir onun ölüm haberini almayı bekliyordu. Kalbi heyecanla atıyordu. Onda ne korku vardı nede vicdan azabı. Tek istediği babasının bir an önce ölmesi ve Buzlar Ülkesinin tahtına oturmasıydı. Elde edeceği gücü hayal ettiğinde gözleri zevten dönüyordu. Akman güce aşık biriydi ve bu yolda babasını bile hiçe sayıyordu.

Şu anda yerdeki kilimin üzerine uzanmış ve elindeki boş içki bardağını bir havaya atıyor bir tutuyordu. Böyle olmaması gerektiğine inanıyordu ama kendisini de ele vermek istemiyordu. Sabırla bekliyordu ama artık çok sıkılmıştı. Bu sıkıntıyıda hayal kurarak geçirmeye çalışıyordu.

Hayallerinin en güzel yerinde, elindeki bardağı tekrar havaya fırlatırken bardak tekrar eline düşmedi ve tepesinde dikilen ikizinin sağ elinde olduğunu gördü. Kurnaz bir ifade yüzüne yerleştiğinde önce kardeşini tebrik etti sonrada iki elini başının altına yerleştirerek ona göz kırptı.

''Artık kapıyı da mı çalmıyorsun kardeşim?'' İris ile sataşmayı çok seviyordu. Her ne kadar İris onu sevdiğini göstermesede kendisi kız kardeşini çok benimsiyor ve sürekli kollama duygusu yaşıyordu. Pek tabii onun ciddiliğinin yanında kendisinin alaycılığı ikisini bir şekilde anlaşılır kılıyordu.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin