Bölüm 10: Delinin Nasihati

189 30 1
                                    

Akman belli bir süre kimseye saldırmadı ama onun müttefiklerinden olan Melezya İmparatorluğu beklenmedik bir şekilde Marobis'e savaş ilan etti. Ana karanın kuzeyinde olan imparatorluk son derece güçlüydü ama kötülerin safında yer alıyorlardı üstelik Marobis'e en yakın müttefikti. Ordularının başına geçip Marobis'e doğru yol alan Melez Kralı Polea kendisine çok güveniyordu zira güneyde Akman tehdidi varken kimse önüne çıkamazdı lakin öyle olmadı. Nara orduları haberi aldığında derhal harekete geçtiler ve şehre varamayan Melez ordusuyla karşılaştılar. Baş komutan Zafir'in önderliğinde olan ordu kısa sürede Melez tehdidini püskürttüler. Bu sırada sarayda olan Balkır hizmetlilerden babasının ölüm haberini aldı. Saatlerce ağladı odasında ve Geray onu bulduğunda ne diyeceğini bilemedi. Balkır her şeye rağmen obaya gitmek istedi. Herkes karşı çıksa da babasının mezarına gitmekte ısrarcıydı en sonunda Kral Kegah, oğlu ve bir bölük askerle gitmesine ve çabucak dönmesi şartıyla izin verdi. Balkırın annesi, Zafir ile evlenmeden iki yıl önce hayatını kaybetmişti ve tek çocuktu. Tek büyüğü olan babasını da kaybetmişti, acısı çok büyüktü. Israr etmesinin sebebi de buydu. Dört günlük yolculuktan sonra nihayet obaya varmışlardı. Babası için çoktan yuğ yapılmış ve gömülmüştü ama Balkır babasının mezarına gidip oğlu ve birkaç köy sakiniyle ikinci bir yuğ yaptı. Görevini yaptıktan sonra babasının çadırına geçti ve akşamı orada geçirip taziyeleri kabul edecekti. Gece olana kadar atlılar çadırın etrafında koştular ve kurbanlar çadırın önüne koyuldu. Herkes gittiğinde Geray ve Balkır tek başına kaldılar. Annesinin bunu öğrendiğinden beri ağladığını ve gözünün şiştiğini görebiliyordu. Çadırdaki döşeğine oturup ağlamaya devam eden Balkır, oğlunun yanına gelip kendisine sarılmasından sonra biraz daha ağladı ve duruldu. Geray annesini biraz telkin ettikten sonra başını annesinin dizine yerleştirerek durgunca çadırı izledi.

''günü geldiğinde bu tören bizim için de yapılacak. Yeryüzünde kimse sonsuz yaşama ulaşmadı, ulaşmayacak,''

''sonsuz yaşam uçmağda'' diye ekledi kısık bir sesle Geray.

''Ülgen Han'ım, babamı uçmağda ağırla ve onu sonsuz yaşama davet et.''

''uçmağda ne var?''

''Marobisi biliyorsun. Oradan çok daha güzel bir yer. Üstelik yaşlılık ve hüzün yok, savaş ve yoksulluk yok. Sadece huzur, refah ve mutluluk var''

''Marobis'' dedi uzun bir sessizlikle, ''oraya hiç gitmedim ama kendime hiç olmadığı kadar yakın hissediyorum''

''henüz bir çocukken seninle birlikte oraya gitmiştik baban da bizimleydi, bu yüzden olabilir. Orada bir kere bulunmak bile yeterlidir.''

''belki'' diyerek sustu ve bir daha konuşmadan kendi döşeğine geçip annesine uyuması yönünde uyarıda bulunduktan sonra uyumaya koyuldu zira bugün çok yorulmuştu...

Dorug obasında herkes uyumuştu nöbetçi askerler ve Geray dışında çünkü o bir rüya görmüştü. Rüyasında, çadırın içine bir kurdun girdiğini ve kendisini yediğini görmüştü. Kan ter içinde uyanmıştı. Telaşla etrafına baktı, annesi uyuyordu bir tas su içti, çadır üzerine üzerine geliyordu nefes alması zorlaştı ve boğulur gibi oldu. Kendisini çadırın dışına attı. Dışarıda gezindi durdu ve artık uyumak gibi bir niyeti yoktu. Atının yanına vardı boynunu okşadı, alnına dokundu ve düşüncelere dalarcasına gözlerini yumdu. Derin nefes aldı, babasını düşündü, günlerdir özlediği babasını. Birlikte savaşıyorlardı ikisi de kan ter içindeydiler, kılıçları kanla boyanmıştı. Sırt sırta verip gelen düşmanları tek hamlede beraberce yere seriyorlardı. Gülümsedi ama yanında birini hissetti, gözlerini açtı ve baktı. Bir yaşlı adamdı, saçı sakalı birbirine girmiş ama beyazdı. Gözleri yıldız gibi parlıyordu. Mutluydu, yüzünde bir merhamet dolaşıyordu. Geray atını bırakıp ona döndü, adam o konuşmadan konuştu ''demek sen de delisin?'' Geray önce şakın sonra mutlu bir ifadeyle baktı ona ''gece uyumayanlara deli mi diyorlar?''

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin