''hayır bunu yapamazsın, beklenilen hakana saygı duymalısın...'' diye öfkeyle çıkışsa da Ena bir sonuç alamadı zira Şazmab kararlıydı, ''herkes ona saygı duyabilir ama ben duymuyorum. O insanlığı kurtarmak için gönderildi, benim ve ırkım için değil,''
''nerden biliyorsun? İşte karşında ve gücüne kavuştuğunda sizi de kurtarabilir'' diye ekledi Akel. Ama bunların hepsi birer yalandı.
''o Hakan, seni beyinsiz herif. Eğer yüzüğü bize versen bile bir anlamı olmayacak. Yüzük onun kitabı alması için gerekli, benim değil!'' Ena öfkeliydi ve ortam gittikçe geriliyordu. Şazmab da öfkeleniyordu, ''umurumda değil. Bize yaşattıklarınızı yaşayacaksınız ve ölüp gideceksiniz. Hepiniz!''
''tanrı aşkına Şazmab, bu tanrıların planı ve sen insanlara olan öfken yüzünden plana çomak sokuyorsun''
''hayır Prenses Akel, bu tanrıların planı falan değil bu sizin yalanınız.'' Aha şimdi yakalanmıştık. Demek ki biliyordu ve açıkçası gönlüm ferahlamıştı en azından şimdi çarpışmanın yolu açılacaktı.
''ne saçmalıyorsun sen?'' Ena yalanının ortaya çıkmayacağını düşünmüştü ama olmadı, işe yaramadı.
''buraya daha önce geldiğinde babanın veliahdı olan abinle gelmiştin''
''evet ve sen de onun canını alıp yüzüğü bana vermiştin'' soğuk kanlıydı ama acısı sesine yansıyordu.
''bu sefer içinizden birinizi almamamız için bu çocuğu hakan diyerek yutturacaktın. İtaat etmemizi bekleyecektin. Sen bizi kandıracaktın Prenses Ena.''
''bu da ne demek oluyor?'' nihayet dilimin bağı çözülmüş ve konuşabilmiştim. Gözlerim Şazmab'ın üzerindeydi ve cevap bekliyordum, ''neden Ena değil de abisini aldın?''
''çünkü o benden daha değerliydi'' işte şimdi göz yaşları yanaklarında yol almıştı, ''yüzüğü alabilmen için en değerli olanın canını feda etmelisin. Ben senin hakan olduğunu söyleyerek istese de canını almayacağını düşündüm ama yanıldım.'' Gözyaşları eşliğinde yüksek sesle itiraf etmişti. Şazmab ise öfkeyle bize bakıyordu.
''kimsenin canını alamayacak''
''o zaman yüzük de yok!'' adamın sesi Ena'nın sesinin yüksekliğini ikiye katlamıştı. Hatta oradaki uyuklayan bebekler ağlayarak uyanmıştı.
''hayır yüzüğü almalıyız Geray.''
''bunu bize neden söylemedin. Ona göre bir plan yapabilirdik Ena. Sen kendince bir plan kurup bizi buraya getirdin üstelik böyle bir takastan haberdar etmeden!'' evet sonunda bende taşmıştım. Uzunca bir süredir beraberdik ama bize bundan hiç bahsetmemişti, bize hiçbir şeyden bahsetmemişti. Lanet olsun... lanet olsun Ena...
''şimdi defolun gidin buradan''
''hiçbir yere gitmiyoruz. O yüzük bize lazım''
''o zaman biriniz kendisini feda edecek Ena.'' Hepimiz öfkeliydik ve kimse akıllıca düşünmüyordu. Bizim yüzüğe ihtiyacımız vardı ve Şazmab'ın ise bir cana. Her iki taraf kendi çıkarını gözetiyordu ve kimse bundan geri durmuyordu.
''eğer bizi bırakırsan beklenilen hakana bu fedakarlığınızı anlatırız. Eminim ki sizi bu durumdan kurtaracaktır hatta ordusuna bile katacaktır.''
''ağzını topla çocuk, biz insanlar için savaşmayız. Onlar için fedakârlık hiç yapmayız!'' şansımı denemiştim ve artık tek çıkar yol savaşmaktı. Aniden sütunların arasına koştum ve beşiklerin içinden olabildiğince hızlıca geçip Şazmab'ın yanına varmayı denedim. Çok yaklaştığım sırada bir demirkıynak çığlık attı. Kulaklarıma ulaşan tiz ses önce başımı döndürdü sonra da beni mağaranın duvarına sertçe yapıştırdı. Vücudumdaki sızılara rağmen kalkmaya çalışsam da Şazmab bir ayağıyla göğsüme basıp gözlerime baktı, bana acıyordu, ''üzgünüm çocuk, baban gibisin ama bu yüzüğü almanızın başka yolu yok. Birinizin canını almalı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAROBİS (TAMAMLANDI)
FantasíaTanrı kurdun rahmine yerleştiğinde gökyüzü yeryüzüyle bir oldu. Yeryüzünde doğan bir fitne yeraltıyla bir olduğunda yok oluş günü geldiğini ilan etti. Tanrı ve Tanrıçaların aşkı gökyüzünden taştı. Kayra Han yeryüzünü düzene sokmak istedi, bir şeh...