Merküt ve Tulpar

167 28 0
                                    


Yumuşacık bir deri ve birkaç saç teli yüzümde dans ediyordu. Oturduğum zemin gayet rahattı ama bedenim yarı çıplak olduğu için rüzgâr her yerime esiyordu. Kanat çırpma sesleri kulaklarıma iliştiğinde, uçuyorum hissiyatını benimsemiştim. Ben uçamazdım zira kanatlarım yoktu, peki ama ayaklarımın altından akıp giden rüzgâr neyin nesiydi? Heyecanla başımı kaldırdığımda üzerinde olduğum canlıya iyice tutundum. Simsiyah bir at ve benim kalkamam ile keyifle kişnemesi bir oldu. Neler oluyor böyle derken üzerinde olduğum gümüşten olma üzerinde ve altında siyah, altın işlemeli kumaştan oluşan eyere iyice yerleşip huzurla gülümsedim. Bu Tulpardı; uçan atım yani benim bineğim. Hakan'ın bineği.

Kocaman siyah kanatları upuzundu ve neredeyse Nara şehrinin surları kadar uzundu. Üzerlerindeki normalden çok daha büyük tüyler rüzgârdan dolayı yerlerinde hafif uçuşuyorlardı. Aşağısı uçsuz bucaksız denizdi. Yüreğim ağzımda atıyordu. Keyifle kocaman gülüyordum ve Tulpar bana eşlik edercesine kişneyip duruyordu. Bir an sesi zihnimde yankılandı; beni selamlıyordu, gelişimden dolayı ve bana hizmet edeceğinden dolayı şeref duyduğunu söylüyordu. ''o şeref bana ait'' dedim boynunu okşarken. Mutluydu, mutluyduk ki bize biri daha katıldı. Tertemiz ve bulutsuz gökyüzünde süzülürken bir sesi yankılandı, muazzam şiddette olan bu ses neredeyse tanrılara bile ulaşmıştır. Merküt, habercim; ön tarafı şahin arka tarafı aslandı. Ve şu an etrafımızda dönüp dolaşarak bizi selamlıyordu. Merhaba dostum, merhaba habercim. Kahverengi kanatlarını açmış sesini birilerine duyurmaya çalışıyordu. Aşağısı boylu boyunca denizdi ve çok ileride bir kara görünüyordu. Burası Şahmeranın ülkesiydi ve bu mesafeden görebiliyordum. Gözlerim çok iyi görüyordu açık ve net bir şekilde. Yılanlar tüm alanı doldurmuş bekliyorlardı ki Akel mağaranın önünde ufka bakıyordu yani bize. Çok uzaktaydık ve Merküt durmadan ötüyordu. Akel bizim olduğumuzu anlayacak ki mutlulukla adımı haykırıyordu ve evet bu mesafeden onun sesini işitebiliyordum. Bineğim olan Tulpar kanatlarını daha haşin bir şekilde çırparak hızlandı ve karaya doğru dalışa geçtiği sırada ne zaman avuçlarıma geçtiklerini bilmediğim dizginlere tutunarak dengemi sağladım. Üzerimde hâlâ o beyaz parçalar vardı, sanırım bu biraz işime yarayacaktı zira Akel'e kendimi sunmak isteyen yaramaz bir tarafım vardı.

Tulpar karanın üzerine ulaştığında yavaştan ayakları toprağa değdi ve yılanların kaçıştığı düzlükten mağaranın ağzına kadar dört nala koştu. Gökyüzünde süzülen ve durmadan akrobasi hareketler yapan Merkütün sesi eşliğinde ilerliyorduk. Yavaşladığımızda Akel mutluluktan ne yapacağını bilemez olmuştu. İki elini sımsıkı birleştirmiş ve dudaklarına bastırırken mutluluktan ağlıyordu. Sadece o değil etraftaki tüm yılanlar sevgi gösterisinde bulunup saygılarını sunuyorlardı ve tanrılara şükür duası ediyorlardı.

Mağaranın ağzında duran Tulparın üzerindeyken Akel'e baktım, beni hayranlıkla ve mutlulukla süzüyordu, ''Hakan geldi'' dedi koca bir gülümsemeyle. ''Hakan geldi'' dedim gülümsemesine eşlik ederek. Tulpar sağ kanadını bükerek yere değdirdi ve hafif eğim aldı, bu inmem için kolaylıktı. Lakin yine de kanadına basmak istemedim ve üzerinden atladım. Çıplak ayaklarım hafif taşlı zemine yerleştiğinde canım ufakta olsa acımıştı. Kendisini düzelten bineğimin başını okşayarak teşekkür ettim ve ilk işim, beni heyecanla bekleyen Akel'e sarılmak oldu. Gerçi ben sarılmak için ona döndüğüm an direkt boynuma atladı, ''çok şükür'' derinden kokladım onu. Kokusunu seviyordum, zira tıpkı Marobis çiçeği gibi kokuyordu. Kızıl renkte ve sekiz yapraklı bir çiçek, kokusunu duyan bir kez daha koklamak isterdi. İşte Akel öyle kokuyordu.

''yalnız biraz daha sarılmaya devam edersen yılanlar başka şeyler düşünmeye başlayacak'' gülümseyerek söylediğim bu sözlerimden sonra kendisini toparlayarak ayrıldı benden ve ikimiz arkamızdaki güruh ile birlikte girdik mağaraya. Şahmeran bu mağaradan çıkamazdı ve beni karşılamasını beklemezdim. Onun yanına gitmesi gereken bendim zira o benden daha değerli bir varlıktı.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin