Hedef: Orman Krallığı

158 29 0
                                    


İşte diriliş ateşi yandı ve Akman korkuyla sıçradı döşeğinden. Diğer liderler korkudan nereye sığınacaklarını bilemez oldular. Yeryüzünün düzenleyicisi rüzgarla tüm anakaraya bir mesaj gönderdi ve bu mesaj herkesin tüylerini dike diken etti. Toprak sarsıldı ve ağaçlar yeniden yeşermenin umudunu şimdiden tattılar. Yeryüzü düzene hasret ve Geray savaşa... Geliyordu tüm asaletiyle. Buzlar Ülkesi şamanların tanıtımıyla onun önünde eğiliyordu, ''Yeryüzünün sahibi ve sekiz lordun hükümdarı olan Hakan Gerayın önünde eğilin! O size ve sizden sonraları için kendi canından vazgeçti! Saygı ve sevginizi eksik etmeyin!'' Saygı veya korku siz ne derseniz deyin ama bundan sonra yeryüzü onun önünde bu şekilde diz çökecekti. Bineğinin üzerinde Kış Sarayının önünde duran Geray asil yüzüyle önünde diz çöken askerlere ve canlılara bakıyordu. Etraf çok ama çok sessizdi. Sarayın kapıları açıldığında büyük bir yankıya neden oldu. Kraliçe İris ve Akel arkalarındaki meraklı güruh ile birlikte belirdiler kapının ardından, haberi aldıktan beri duydukları heyecanla. En heyecanlıları hiç şüphesiz İristi ve şimdi karşılaşmışlardı. Beyaz ve kürkten olma kıyafetinin içinde bile çok zarif duruyordu. Başındaki tacı mavi altındandı üzerinde ise ülkesinin on iki kıyısını temsil eden on iki ok vardı ve her birinin üzerinde safir taşı vardı. Güzelliğinden hiçbir zaman bir şey kaybetmeyen İris şimdi de tüm ihtişamıyla Geray'ı selamlıyordu. Ellerini önünde birleştirip dizlerini hafifçe kırdıktan hemen sonra arkasındakiler de aynısını yaptı, biri hariç. Akel hayretler içerisinde bakıyordu Geraya daha doğrusu hayranlıkla bakıyordu. Kraliçenin verdiği kıyafetlerin içerisinde son derece soylu görünüyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve dudakları yana doğru kıvrılıyordu yavaşça. Minik bir iç geçirdiğinde Geray sırıtarak indi Tulpardan. Onun inmesiyle birlikte herkes doğruldu. İris ve Geray nihayet karşı karşıyaydılar. ''Kam Tuyon'' diye heyecanla söylendi Akel, onun şamanıydı ve lalası. Henüz gözü Geryadan başkalarını görmüştü. ''Prenses Akel'' diyerek eski talebesini selamlamıştı. İkisinin konuşmasından sonra kraliçeye bakan Geray, ''kendileri benim şamanım. Umuyorum ki Kraliçem bana duyduğu saygı ve sevgiyi ona da gösterir,'' dedi. Asalet kokuyordu ve etraftaki tüm kadınlar ona hayranlıkla bakarken erkekler onu takdir ediyordu, onun gibi olmak için dua ediyorlardı. ''bundan şüpheniz olmasın yüce Hakan'' İris memnuniyetle onayladı ve kenara çekilerek Gerayı saraya davet etti, ''ülkem ülkeniz, tahtım tahtınızdır. Sizin olduğunuz yerde hüküm sizsiniz.''

''Saygınız ve sevginiz bize yeter. Ülkeniz ve tahtınız sizindir.'' İkisinin bakışları ve üstten konuşması hemen yanlarında olan Akel'i biraz olsun huzursuz etmişti. Bir an İrisi kıskanmıştı bile. Ama bunların hepsi es geçildi ve halkın sevinç naraları eşliğinde saraya girdiler...


Sekiz Lordun Uyanışı

Buz ordusunun durumu, Orman Krallığı ve lortların gelişi hakkında.

İlk müttefikim olan Kraliçe İris ve yönetimiyle birlikte taht salonundaydık. Benim geçmem için kendisi tahtın soluna geçerek bana yol verdi ve kimse buna karşı çıkmadı. Dört basamaklı kademeden sonra geniş bir alanda duran tahtın arkasında devasa sütunlar duruyordu ve her biri buzdandı. Üzerlerinde kutup ayısı tasviri vardı ve hemen aralarından dört tane kutup ayısı çıkageldi. Bembeyaz kürkleri ve kayaları parçalayacak keskinlikteki pençeleriyle beni selamladılar. Önümde duran sade ve beyaz kumaşla örtülmüş tek kişilik tahta oturduğumda ikisi sağıma diğer ikisi soluma geçti ve tüm hiddetleriyle kükrediler. Efendileri olan İris memnuniyetle onları izlerken gururluydu. Başını önüne aldı ve birkaç adımla tahtın karşısına geçti, ''ordumuz hazır. Ben ülkemin kraliçesi olarak ordumun başında bizzat sizinle sırt sırta çarpışmak için olacağım. Bu uğurda kanımı dökmekten geri durmayacağımı bilin istiyorum.'' Onun bu tavrını ve cesareti haber edilmişti bana ve izin vermem gerektiği söylenmişti, ''şanlı kraliçeyi yanı başımda görmekten şeref duyarım. Sizler ülkenizin geleceği için kararlarınızı almışsınızdır bu yüzden iç işlerinize karışmak istemiyorum.'' Şu an tahtta nasıl görünüyorum bilmiyorum ama bana bakıp dalıp giden Akel'in gözünde ilah gibi durduğuma eminim. Gözlerini benden almıyordu ve hayranlıkla izliyordu beni. ''siz iki kadim ülkenin iki kadim lideri. Bu yolda yanımda olduğunuz için tanrılara şükrediyorum. Geçmiş geçmişte kaldı ama o geçmiş gelecek ateşini harlayacak. Bir zamanlar bu tahtta oturan Akman, bu tahttan vazgeçip bana ait olan tahta göz dikti. Sizi suçlamıyorum tam tersi takdir ediyorum zira bu uğurda kendinizden olan biriyle savaşacaksınız'' İris'in yüzü düştü ve saniyeler içerisinde öfkeyle büründü, ''o bizden biri ama hain. Mirler onu lanetlediler. Bizim için Akman diye biri yok. Tek bildiğimiz Akman, zalim, gaddar ve hak etmediği tahtta oturandır. Yüce Hakandan isteğim bunu unutmasın ve bize tekrar hatırlatmasın.'' Asil tavırları beni son derece memnun etmişti. Güzelliğinin yanında asilliği şimdi hak veriyordu söylentilere. Başımla onu onayladım. Geniş salonun içerisinde sağa ve sola dizilen komutanlar ile şamanlara göz gezdirdiğimde Marobisten kaçanları seçmiştim, hepsi hayranlıkla bakıyorlardı bana. Yaşadıkları acıdan mütevellit tek kurtuluş olarak beni görüyorlardı ve öyle de olacaktım. Tekrar tekrar hatırlattım kendime ve beklemenin bir anlamı yoktu, ''emrimdir! gemiler Orman Krallığının kıyılarına varana kadar durmasın,'' biraz bekledim ve yerimden kalktım. Sağ elimi kaldırarak işaret parmağımı olabildiğince dikleştirerek göğü işaret ettim, ''ben Hakan Geray!'' sesimi olabildiğince gür çıkarmaya çalışıyordum ki iyice algılasınlar, ''sizlere ve inandığımız tanrılara yemin ederim ki gözleriniz Marobis'i görecek. Ve bizler hakkımız olan tahta oturacağız. Eğer bundan şüphesi olan var ise gemilere binmesin: gitsin döşeğine eşinin kucağında mışıl mışıl uyusun zira bundan sonra refah yok, bundan sonra huzur yok, bundan sonra döşek sıcaklığı yok. Babalar oğullarıyla vedalaşsın ve anneler çocuklarını mirlere emanet etsin. Ölüme giden bir orduyu yalnızca yaşamak korkutur. Yaşamayı unutun ve ölüp gemilere binin.'' Etkilemiştim onları ve amacım da buydu. Sözlerim abartı falan değildi gerçeklerdi zira neler olabileceğini tahmin ediyordum. Her ne kadar anlaşma yoluna gitmek istesem de Orman Krallığı anlaşma yapmayacaktı, sadece o değil Akmanın emri altında olan hiçbir valilik benimle anlaşmayacaktı ta ki kudretimizi görene kadar. İlk emir buydu ve Orman Krallığından başlayacaktık. Zor evet ama imkânsız değildi. Ejderhaya dönüşebilen insanların hâkim olduğu bir ordu ve ülke. Ateş saçan ağızları ve kılıç geçirmeyen derileriyle baş etmek zorundaydık ama bir kere çıkmıştık bu yola ve geri dönüş söz konusu değildi...

Ben gelmeden önce hazır olan ordu şimdi de hazırladıkları eşyaları gemilere yüklüyorlardı. Anakaraya vardığımızda kimse bize yemek vermeyecek ve kimse bize silah vermeyecekti. Teçhizatlı olmamız gerekiyordu. İki gün süren gemi yüklemelerinden sonra nihayet ordu gemilere binmiş ve bizi bekliyordu. Yaklaşık beş yüz gemi vardı ve asker sayısı on binlere yakındı. Sadece buz ordusu değil halktan kimselerde savaşmak veya sırf bir işe yararım diye düşünerek gelecekti bizimle. Şamanlar ve komutanların bindiği gemi kafilenin en büyük gemisiydi ve limanda duruyordu. Diğer gemilerin tamamı dolmuş ve açılmışlardı. Ben, Akel ve İrisin de mirlerin uğurlamasıyla birlikte binmemizle artık burada işimiz kalmamıştı. Ülke bu saatten sonra mirlere aitti. İris gözü kapalı emanet edebiliyordu çünkü onlar gerçekten güvenilir kimselerdi.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin