Tanrıların Eli Yeryüzünde

158 27 0
                                    


''Hakan olmadan mı savaşacağız?'' Akel'in bu çıkışı herkesin gözünü lordun üzerine dikmişti ama o şaman Kam Tuyon'a bakıyordu, ''efendimiz savaşacak durumda değil. Henüz kendilerine gelmedi. Eğer savaş yarın olacaksa korkarım ki onsuz savaşacağız.''

''ama ordu onu görmezse tedirgin olacak'' diye ekledi İris. İkisi de haklıydı.

''durup beklemek olmaz. Ne kadar beklersek o kadar zarar. Gerekirse cin, efendimiz olmaya devam edecek,'' diyen lort arkasındaki cine baktı. O çok rahattı. Sanki Geray olmak ona özgüven vermişti. Lordun keskin bakışlarının yanında herkes hazırlanmak için dışarıya çıktı, Akel hariç. O Geray'ı görmek istiyordu. Herkesin çıktığını lakin birinin kaldığını anlayan lort şüpheli bakışlarla cine bakmaya devam ediyordu, ''efendimizle aranda ne var bilmiyorum prenses ama onu göremezsin.'' Henüz konuşmuş değildi ama lort sanki zihnini okumuş gibiydi. Hayal kırıklığıyla durdu yerinde, ''Ena, biliyorum sen değilsin ama lütfen, onu görmem gerek. Son hali aklımdan çıkmıyor. En azından içim rahatlar.'' Lort olduğu gibiydi ve cine neden bu kadar uzun baktığını ne cin ne de Akel anlamış değildi.

''bedenini aldığım kişinin adı Ena mıydı?'' bu sefer bakışlarını almış prensese dikmişti ve cin sessizce derinden bir oh çekmişti.

''evet, uzun bir süre beraber kaldık. O, ben ve Geray. Günlerce batı ormanında yürüdük ve en sonunda Sur şehrine vardık. Amacımız vardı ve bu amaca hizmet etti. Hatta çok daha fazlasını: o kendisini bizim için feda etti.'' Lordun gözleri sendeledi. Bedenini taşıdığı kişiyi öğrenmiş ve bunu anlık olarak kaldıramamıştı. Çok sürmedi bu durumu. Hemen düzelip aynı ciddiyeti tekrar taktı yüzüne, ''bunun için gurur duyuyorum ama geçmiş geçmişte kaldı. Ena, uçmağdaki yerini aldı ve bana da beden oldu. Ona minnettarım.'' Prensese bakmayı bırakan lort ellerini arkasına atarken tahtın arkasından çıkan dallar cini tahta mıhlamıştı ve kendisi tüm asaletiyle çadırdan çıkmıştı. Bu Akel'e izindi. Anladığında hiç beklemeden odaya yöneldi ve önündeki kalın perdeyi kenara çekerek içeriye girdi. Gözleri ilk yere baktı ama orada kimse yoktu: korktu. Etrafa bakındı ama yine kimse yoktu: kalbi korkuyla teklerken arkasında birinin varlığını hissetti. Sırtından hiç indirmediği yayına davrandı. Lakin buna gerek yoktu. Dönüp baktığında Geray karşısındaydı üstelik sapasağlam. Gözleri hayretler içinde açıldı, ''nasıl?'' diye bildi onu da zorla. Geray gülümsüyordu ona ve sanki hiç büyülenmemiş gibi canlıydı, ''sakin ol ve beni dinle'' sessizce söyledi bunları. Yavaşça ona yaklaştı, zırhı üzerindeydi ve arvisi yıldızın içindeydi, ''olanların hepsi bilgim dahilinde. Bu savaşta bensiz olacaksınız.''

''neden?''

''gitmem gerek Akel, kimse görmeden ve kimsenin haberi olmadan.''

''bizi bir başımıza bırakamazsın. Ben sen varsın diye bunca olana katlanıyorum. Senin olmadığın bir orduda savaşmak anlamsız.''

''hayır Akel, eğer benim için savaşıyorsan göktekilere ihanet etmiş olursun. Ben ve hepimiz onların çizdiği rotadayız. Sakın başka yola sapma. Ben geri geleceğim. O vakte kadar bensiz olacaksınız.''

''nereye gidiyorsun? Ben de geleyim, lütfen.''

''gideceğim yere sadece ben gidebilirim. Ben gelene kadar ölme yeter.'' Gözleri sulanmıştı ve Akel ağlamak istiyordu, ''bu çok saçma. Bir lider neden ordusunu bırakıp gitsin. Üstelik çok önemli bir savaşın ortasında?''

''bizzat Kayra Han'ın emri. Karşı gelemeyiz: hiçbirimiz.'' Başıyla onaylamak istedi ama aniden Akel'in sarılmasına maruz kaldı. Beklememişti lakin hoşuna gitmişti. Derinden kokladı saçlarını ve deli gibi atan kalbinin kendi göğsündeki baskısını hissetti: gülümsedi, ''sana yemin ediyorum Akel, Marobis'in tahtına oturmadan ikimize ölümü haram kılıyorum. Dirayetli ol ve geri geleceğimi bilerek savaşa katıl.'' Bir kez daha kızıl saçlarını kokladığında sıcacık damlaların boyuna ve omzuna damladığını hissetti. Akel onun gideceği için değil cin tarafından büyülendiğinde bir daha eskisi gibi olmayacağından korktuğu için ağlıyordu. Onlar eskinin gözyaşlarıydı. Her ne kadar durum öyle olmamış olsa da bunca zamandır içinde sakladığı özlemin yansımasıydı bu. Sadece gözyaşları değil şu an tüm bedeni onu ele veriyordu. Hasret duyduğu kollara sarılırken hiçbir şey umurunda değildi.

Geray için beklenmedik olan bu durumda gayet soğukkanlı kalabiliyordu. Aslında onunda içinde hükmedebilmesine rağmen fırtınalar kopuyordu. Sevgisini sunmayı çok arzulayan iki insan ve ikisi de birbirinden adım bekliyordu. Açıkçası daha ne olması gerekiyordu? Her şey ortadaydı ama yine de dil kalbin sesini kelimelere sığdıramıyordu. Görev aşkı yüzünden bekleyen Geray ve onu kendisiyle meşgul etmek istemeyen Akel. İkisi de birbirlerine saygı duyarken duygularına hiç ama hiç saygı duymuyorlardı.

Uyan ey gönül, dil deliksiz uykuda.

Bir tebessüm bekler sevdiceğinin gözleri.

Uyan ey gönül, gözler kör olmuş: görmek istemiyor.

Tebessüm bile artık yetmiyor.

Uyanda gönüllerin bedende değil ruhta olduğunu anlat sevdiceğine.

Akel doğrulup onun yüzüne baktığında ne yaptığının farkına yeni varmıştı. Birkaç adım geri çekilerek gözyaşlarını sildi. Az önce yaşanılanları unutmak ve havayı değiştirmek için soru soracaktı, ''lortlar bunu biliyor mu?''

''onlar benim parçalarım. Ben iyiysem onlar da iyi ve ben iyi değilsem onlar hiç iyi olmaz.''

''sen buradaysan ve iyiysen neden bir cin'i senin suretine büründürmek zorunda kaldık?''

''anlayacaksın, yakında herkes anlayacak''

''sen de artık ruhaniler gibi konuşmaya başladın.'' Güldü Geray ve onun gözlerini kaçırdığı sırada dudağını ısırarak baktı ona, ''ne olursa olsun Akel bizi yaratanların bizim için çizdikleri yoldan sapma. Birileri için değil onlar için yaşa. Ölümü unutma ki yaşamanın bir anlamı olsun.''

''sanırım bu sefer bir melek tarafından büyülenmişsin,'' Kaşlarını çatarak sırıttı ve ikisi de gülümsüyordu. Akel iki avucunda kaynayan kanını kontrol edemiyormuşçasına önünde ovarken gözlerini karşısındaki adamdan ayıramıyordu, ''bir şey söylemem gerek''

''sorma Akel. Hayatta kal ve geldiğimde sor. Şimdi git ve hazırlan. Ordunun sana ihtiyacı var.'' Gözleriyle anlaşmaya çalıştılar ve Akel en sonunda kabullenerek gitmeye koyuldu lakin birkaç adım atmıştı ki hemen Gerayın omuz hizasında durdu ve ona baktı, ''bunca kalabalığın arasında kendimi yalnız hissettiğim oluyor sonra senin yanımda olduğunu hatırlıyorum. Anlarsın ya buz iken güneş açmış ve erimişsin gibi.''

''güneş bizi görüyor.'' Geray onun gözlerinin içine bakarken yoğun bir duyguyla bu sözleri sarf ederken sanki onun kulaklarına değil de ruhuna sesleniyor gibiydi. Ve bu sözler Akel'in ruhunda yankılanıyordu. Bir sırıtış belirdiğinde ikisinde nefesler kesilmişti. Lakin gidilmeliydi. İkisi arasındaki bu çekim artık kopmuştu ve Akel dışarıya huzurla çıkmıştı. Geray ise şamanın gelmesiyle birlikte hazırlanıp gitmişti: Atıken Anakarasına...

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin