Artık Geri Dönüş Yok

157 26 0
                                    


Karanlık bir ormanda, yalnız ve korkmuştunuz. Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakmak istediniz ama ne bir yıldız ne de ay orada değildi. Kimsesizdiniz. Ağladınız, neden ağladığınızı ya da sizi ağlatan şeyin ne olduğuna karar vermekle geçti vaktiniz.

Neden varım?

Neden böyle yaşıyorum?

Neden üzülmem gerekiyor?

Doğruldunuz, adım attınız, nefes aldınız. Yürüdünüz ama o yol hiç bitmedi. Uzun bir zaman geçti, biliyorsunuz. Hissediyorsunuz. Mesafe kaydettiğinize inanıyorsunuz ama birde ne fark ettiniz. Başladığınız yere geri dönmüşsünüz. Ayak izlerinizi fark ettiniz, bulunduğunuz yerdeki kokuyu aldınız, dokunduğunuz ağaçların gövdesini tanıdınız. Yanıldınız, yol kat etmediniz. Başladığınız noktadasınız. Keşke dediniz yol gösterecek bir şey olsa. Nereye gideceğimi bana gösteren bir şey olsa diye dua ettiniz. Ve başınızı kaldırıp baktığınızda bir ışık huzmesi çarptı gözünüze sonrada etraf saf aydınlıkla donandı. İçiniz umutla doldu artık nereye gideceğinizi biliyorsunuz, ne yapmanız gerektiğini kesin bir şekilde algılıyorsunuz. Dirildiniz, karanlık geçmişte kaldı, şu an aydınlıktasınız ve o güneş size yol gösteriyor.

Bu, Rehber Erdenay'ın marili çocuk şamanlara anlattığı bir söyleşiydi. O güneş, beklenilen hakanın ta kendisiydi. Karanlık ise tam da bugünlerdi. 

Geray kim olduğunu öğrendiğinden beri dünyada sadece iki taraf olmuştu: bir tarafta Akman önderliğindeki zalimler diğer bir tarafta Gerayın önderliğinde yeniden dirilişi gerçekleştirmek için çabalayanlar. Hiç şüphesiz yerdekiler ve göktekiler bu savaşın kazananının kim olacağını çok merak ediyordu. Görünürde iki tarafta üstündü ama Akman'ın arkasında yeraltı vardı, Gerayın arkasında da ise gökyüzü. Yenilgi ikisi için de geçerliydi çünkü Kayra Han yeryüzüne savaşması için başka kimseyi göndermeyecekti ne bir asker ne de bir han. Artık sadece bu iki ordu ve olacaklar vardı.

Herkes gibi İlter ve Erdenay da olacakları merak ediyordu ama Erdenay gücü sayesinde orduyu izleyebiliyordu. Onlarla sürekli iletişim kurup akıl vermek istiyordu ama bu mümkün değildi zira Kayra Han, Gerayın bir başına kalmasını ve yalnızca kendisinden yardım dilemesini istiyordu. Her şeye rağmen mutluydular. Erdenay avazı çıktığı kadar hakanının ilerleyişini haykırıyordu zindanda. Elbette sesi Akmana kadar gidiyordu. Hakkı olmayan tahtta oturuyordu. Rehberin sesini işitiyordu, sinirleniyordu, kızıyordu ama elinden bir şey gelmiyordu çünkü ona dokunamayacağını çok iyi biliyordu. Daha fazla dayanamadı ve Tumar'dan çıktı. Şehrin sokaklarında ilerliyordu. Zihnindeki düşüncelerin beslediği öfkesi yüzünden okunuyordu. Askerlerin olduğu bir yere gitti, üzerindeki kıyafetleri yere atıp sadece zırhlı kıyafetiyle kalmıştı. Kılıcını kınından çıkarıp herhangi bir askere sippo yaptı, asker çaresizce yere kapandı ve kendisiyle çarpışamayacağını söyledi, Akman daha da sinirlendi ''ayağa kalk, savaşarak öl yoksa senin canını şimdi alırım!'' dedi ve asker korkarak ayağa kalktı, kılıcını kınından çıkarıp titreyen elleriyle sippo yaptı. Sadece saniyeler içinde kafası bedeninden ayrıldı. O daha da ileriye gidecekti. Kanlı kılıcı ellerinde sallanıyordu ve tam başka bir askeri gözüne kestirmiş sippo yapacaktı ki bir haberci geldi, uzun zamandır duymak istediği bir haberdi; Ateş lordunun arvisini kullanmanın yolu bulunmuş olmalıydı. Yüzü gülümsemişti ve bir an bile düşünmeden gelen habercinin atına binip şehrin kuzeyindeki solmuş ormana doğru hızla gitti.

Ateş lordunun arvisini aldığı günden beri şamanlarına bu tılsım hakkında bilgi istemişti. Onlar da tılsımın yalnızca lorda hizmet ettiğini söylemişlerdi ama o zalim ve kibirliydi. 'Bir yolunu bulun' dedi eğer bulmasalardı hepsi öldürülecekti. Ve şimdi o haber gelmişti. Ormanda bir mağaranın önüne vardı, attan inip hızla içine girdi. Mağara kocamandı, dağın içine oyulmuştu ve yolları da hem geniş hem de yüksekti. Akman hızla ilerliyordu, şamanların odasına bir yıldırım gibi girdi. Şamanlardan birinin elindeki arvis onun gelmesiyle parıldadı. Öte yandan Şahmeranın adasındaki Ateş lordu ise bu olanları, görebiliyordu. Akman şamanlara 'konuşun' dedi ve anlattılar: tek tek. Taşı kullanabilmesi için gerçek lort olmalıydı ama buna sahip değildi ki bu olmayacağı anlamına gelmiyordu. Gerçek lort ölmeliydi ve onun eşi benzeri olmayan yayı da kendisinin ellerinde olmalıydı. Her iki silahını kaybeden lort artık lort değildir ve eğer Akman hem lordun yayını alır ve lordu öldürürse artık tüm güçler onun olacak demekti. Tıpkı Erlik Han'ın istediği gibi olmalıydı. Kalbinden hiç düşmeyen kibir o an ortadan kayboldu, sevdiği kadını anımsadı. Yüzü düştü. İlk karşılaştıkları günü hatırladı, gözleri güldü. Onu hâlâ seviyordu ve hâlâ ona aşıktı ama daha güçlü olması için ölmesi gerekiyordu. Arvisi aldı, içindeki hüzünle mağaradan geldiği gibi çıktı. Atını buldu ve binerek daha da kuzeye gitti. Kısa süre sonra at yavaşlayacak ve Akmanın gözlerinden yaşlar ardı sıra akacaktı. Zaten hasret duyduğu Ateş lordunu şimdi öldürmesinin son çare olması gerçeği onu perişan etmişti.

O zalim adam şu an atının üzerinden boynunu bükmüş ağlıyordu. Alçin'in ölmesini istemiyordu. Yanında dursun ama onun önüne hiç geçmesin istiyordu ve artık o da çok iyi biliyordu ki bu imkânsızdı. Kendisine hâkim olmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Atından indi, solmuş olan ormana kızarmış sulu gözleriyle bakıyordu. Bir anlığına nelere sebep olduğunu gördü, kendisine hakaretler etti. Bunca şey onun yüzünden olmuştu. Öldürdüğü canlıları anımsadı, sendeledi. Dengesini kaybedip düşecekti ki sağ eliyle bir ağaçtan destek almak istedi ama ağaç geriye yaslanarak onun yere düşmesine sebep oldu. Sinirlendi, az önce pişmanlık duyan yüzü şimdi öfke saçıyordu. O ağaç nasıl olurda kendisini alt edebilmişti. Öfkeyle ayağa kalktı kılıcını kınından çıkarıp ağacı paramparça etti. Bağırıyordu. Aslında derinliklerindeki merhamet ve şu an kalbindeki kibir birbiriyle savaşıyordu. Bu ise dışarıya bağırış çağırış olarak çıkıyordu. Zihnindeki karanlık tekrar gelmişti, kibir eskisinden daha çok yerleşti kalbine ve Erlik Han o an seslendi kendisine ''bak'' dedi sinsi sesiyle, ''artık geri dönüşün yok, gökyüzü seni unuttu. Herkes senden kaçıyor, ben sana başından beri yardım ettim, sana doğru yolu gösterdim. Sakın başka bir şey düşünme. İnsanlık yok olmalı, yeryüzünde sadece sen ve ben olmalıyız. Bunu sadece ikimiz hak ediyoruz. Şimdi git o lordu öldür zira o da seni hak etmiyor. Yaptığımız anlaşmayı hatırla.'' Ses kesildi Akman'nın yüzü şeytanca gülümsedi. Sol avucundaki arvisi boyuna takarak atına bindi ardından kaldığı yerden çok daha zalimce devam edeceğine dair içinden yeminler ederek saraya geri döndü...

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin