Yeni Bir Plan

157 26 0
                                    


GERAY

Zaferimiz, yenilgimiz kadar hızlı yayılmadı. Hatta neredeyse kimse bilmedi. Akman gizledi: duyulması onun zararınaydı. İlk defa bizi muhatap almıştı. Bugüne kadar olup biten umurunda değilmiş gibi davrandı. Şimdi işler ciddiye binmişti. Bir sonraki hedefimiz onun en çok güç kazandığı topraklar olacaktı. Ana karanın en önemli toprakları olan Nara, Kirisya, Melezya İmparatorlukların toprakları için savaşacaktık. Marobis'e direkt saldırmak kolay değildi. Eğer ordum dinlendikten sonra oraya yönelirsek arkamızda tehlike bırakmış olacaktık. Akman'ın emrinde olan o kadar çok zalim vardı ki tek başına onlarla uğraşmak bile güçtü. Tanrılar benden tüm yeryüzünü ele geçirmemi bekliyorlardı. Ancak bu şekilde yeni düzen olabiliyormuş. Haklılardı, sadece şehri almakla düzeni kuramazdık. Öyle olsa bile sonra tekrar savaşmak zorundaydık ki gökyüzünün bu ana kara için idam kararı çoktan verilmişti ve ben cellattım.

''Tanrılar aşkına!'' diyerek içeriye fırlayan askerle tahtımdaki düşünme seansından kopup askere odaklanmıştım. İçerideki on iki hayvan aynı şekilde merakla askere bakarken o çok korkmuşa benziyordu, ''konuş!'' dedim meraklanarak. Yolunda gitmeyen bir şey olmalıydı.

''dışarıda,'' diyerek soluklanmaya çalıştı, ''dışarıda yüzlerce haberci var ve dahası da geliyor,'' yutkundu ve biraz daha soluklandı, ''hepsi sizinle görüşmek istiyor.'' Hiç düşünmeden ayağa kalıp hızla aşağıya indim. Sarayın merdivenlerini nasıl indiğimi hatırlamıyordum. Dış kapıya vardığımda dışarıdaki kanatlı haberci yığını beni korkutmaya yetmişte artmıştı bile. Dışarıya çıktığımda çok daha fazlası vardı. Kalbim tekliyordu: yeryüzünde ne olmuş olmalı ki bunca haberci buraya gelmiş ve bana hüzünle bakıyorlardı. Beni gördükleri anda ordum tümüyle önümde eğildi, bana inanan haberciler de boyun eğdi ama bazıları etmedi: kibirle baktılar. Lortlarım hemen kapının önünde set kurmuş bir şekilde bekliyorlardı. Bulunduğum alan onların olduğu alandan iki basamak yüksekti.

''neler oluyor burada?'' soğuk kanlılığımı keri kazanmaya çalışırken söylediğim bu sözlerin elbette altındaki korku tınını herkes duymuştu. En önlerdeki habercilerden biri doğrularak gözlerimin içine bakarak ağlamaya başladı, ''Akman, tüm valilerine emir verdi. Efendim, yeryüzünde kontrolü altında olan her yerde masumlar sorgusuz bir şekilde idam ediliyor. Askerler sırf zevk için bile yaratıkları öldürüyorlar.'' Görmüştü olanları bu yüzden ağlaması hiç durmuyordu lakin benden medet uman yüzü asildi. Bir daha doğruldu, ''siz ve mari ordusu teslim olmadan da durmalarını yasakladı,'' O da ağlıyordu. Duyduklarım aklımı kaçırmama sebepti ama neden şu an bu kadar sakindim anlamıyordum. Kuzeyde yaratıklar zevk uğruna öldürülüyor ve ben hiçbir şey hissetmiyordum. Akman bu kadar ileri gitmiş olabilir miydi ki? İyi de bunca haberci yalan söyleyecek değil ya, ''ölen her yaratık sizden tek bir şey istiyordu efendim: intikam.''

''bunu yapmanı tavsiye etmem,'' diyen bir haberci öne çıktı. Bana boyun eğmemişti ve giyinişinden anladığım kadarıyla soylu birinin habercisiydi. Kibri kanatları kadar büyüktü, ''Kralım Akman beni, seni uyarmam için gönderdi. Ordunu dağıt ve lortlarınla kendilerine teslim ol. Yoksa bu ölümler durmayacak çocuk.'' Yanındakiler ona öyle bir öfkeyle baktılar ki bir an gözleri sendeledi. Ama herkes benden bir cevap veya bir emir bekliyordu. Böyle bir zalimliğin karşısında ne yapılırdı? Davamdan dönemezdim ama yaratıkların ölümüne seyirci kalamazdım, ''öyleyse git ve kralına söyle. Yarın sabah Hanlar Çölüne gelsin. Lakin gelmeden önce bu katliamları durdursun.''

''beni yanlış anladınız...''

''hayır, ben Hakan Geray olarak teslim olacağımı bildiriyorum.''

''bunun bir oyun olmadığı ne malum?''

''tek başıma geleceğim. İsterse bütün ordusuyla gelsin.'' Neredeyse tüm herkes şaşkın bir vaziyette bana bakıyordu. İris 'neler oluyor?' dercesine ellerini hafifçe yana açmış bir vaziyette bana bakıyordu. Plan olmasını ümit ederek ses çıkarmadılar. Bu konuşmadan sonra herkes dumura kalmıştı ve ben kimseye aldırmadan saraya geri girdim. Öfkeden deliye dönmek üzereydim, eğer bir yumruğumla sarayın yıkılmayacağını bilseydim şu an önüme çıkan ilk duvarı elim kırılıncaya kadar yumruklardım. Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Tüm planlarımız yerle bir olmuştu. Akman, zalim olduğunu bir kez daha ilan etmişti.

Kendi odama giderken Akel'in sesini duyuyordum. Bir o gelmişti arkamdan ve İris seslenmişti aşağıda. Çünkü geriye kalan herkesin beyni durmuş durumdaydı.

''Geray!'' ona hiç bakmadım. Öfkem gözümü döndürmüştü. Odamın kapısını açtığımda kulpu elimde kalmıştı. Öfkeyle yere fırlattığımda yerdeki taştan minik parçalar fırladı etrafa.

''sen aklını mı kaçırdın? Teslim olmak nedir, bu bir plan öyle değil mi?'' korkuyordu: sesinden belliydi.

''Hanlar Çölünde oyun olmaz, orada kan dökülmez. Verilen söz neyse yerine getirilmeli. Akman anca bu şekilde durabilir. Onu başka türlü durduramazdım!'' öylece kalmıştım ortada. Zaten Akel de bir müddet sessizliğime eşlik ettikten sonra odayı terk etti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Başka yolum yoktu. Ona teslim olurdum sonra ordum ilerlemeye bir şekilde devam ederdi. Başlarından İris olduğu müddetçe ilerlerdi diye düşünmüştüm. Umarım büyük bir hata yapmamışımdır. Kapıma kim geldiyse geri çevirdim. Herkese, verilen sözden geri dönülmeyeceğini söyleyip durdum. Pes etmediler. Ordu için liderini kaybetmek zor bir durumdu bu yüzden ikinci lideri son şans olarak gönderdiler. İris odama girdiğinde yatağın sağındaki ve büyük bir balkona açılan kapının önündeki minderlere oturmuştum. Yavaşça ve durgunca gelip karşımdaki mindere oturdu. Yüzüme baktı uzun bir süre. Bir şeyler söylemek istiyordu ama görünüşe göre kabul etmeyeceğimi bildiği için en makul şekilde nasıl söyleyeceğini tartıyordu ve en sonunda cesaret edip ağzını açtığında, ''hayır, kabul etmiyorum'' dememle ağzını kapatıp kaşlarını çattı.

''neyi kabul ediyorsun o zaman? Bunca farklı ırk senin önderliğinde bir araya geldi. Yüzlerce yıldır liderler bu ırkları bir araya getirmek için canlarını veriler.''

''ben olmadan da ordu ilerler ama ordu olmadan dava ilerlemez. Anlamadın mı İris?'' meraklı bakışları aklımdakileri çözmeye çalışıyordu, ''Akman, ben olmazsam ordunun dağılacağını düşünüyor. Doğru olabilir ama sen varsın, bu ordu senin emrinde ilerlemeye devam edebilir. Ben de Akman'ın işkencelerine dayanabilirim. Yeter ki orduyu Marobis'e kadar getir. Sonrasını bana bırak.''  Gözleri bir yerdeki halıya bir de bana bakıp duruyordu ve bir müddet bu şekilde düşündü, ''emin misin? Çok büyük bir oyun ve ortası yok. Ya öleceğiz ya da dirileceğiz.''

''ya öleceğiz ya da dirileceğiz İris.'' Gözlerini yumarak boyun eğdi ve kabul etmekten başka çare bulamadığını dile getirip kalktı sonra da gitti. Hanlar Çölünde bir yemin edilirse ondan dönemezsiniz. Bu yeryüzünde herkesin kabul ettiği bir yasaydı: inansanız da inanmasanız da bu kutsala uymak zorundaydınız. Bunun içindir ki Akman bana yalnızca işkence etmekle yetinecekti çünkü şartlarımın arasında ölüm olmayacaktı ve buna karşılık gerçekçi olmak için güçlerimi kullanmayacağıma yemin edecektim. Benim için bu kadardı bundan sonra iş İris ve lortlara kalıyordu. Şehirde olursam güç kazanmış olacaktım ve Akman bunu da göz ardı etmeyecekti lakin gücümü kullanmayacağıma yemin ettiğimi hatırlatmam yeterli olacaktı ki ne yaparlarsa yapsınlar şehirde olduğum müddetçe beni öldürmeye güçleri yetmeyecekti. Kısmen de olsa şehrime girecektim, bu bile beni mutlu ediyordu.

MAROBİS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin