-Merhaba, ben geldim! Sürekli ertelediğim, fikir değiştirdiğim, vazgeçtiğim uzun uzun uzun yollardan sonra geldim. Belki düzeltmem gereken yerler vardır ama ben bir defa daha okursam siz hiç defa okuyacaksınız gibi duruyor o yüzden sadece buraya bırakıyorum.Not: İsim bulamadığım için paylaşmaktan vazgeçtiğim dakikalarda ismi gözlerimin önüne bırakan J. M. Barrie'ye çokçokçok teşekkür, yazım yanlışlarına göz devirdiğim herkese biiir sürü özür ve bana bolca şans. Size de keyifli okumalar (umarım)!-
1. Bölüm - Doğum Günü
*
Bilmediğim yollarda yürürken her zaman gerilirdim. Hangi yolu seçeceğim, o yolun beni nereye götüreceği, nasıl döneceğim, nelerle karşılaşabileceğim, karşılaştıklarımı sevme ihtimalim, sevmeme ihtimalim, pişman olma olasılığım... Her şey belirsizlik içinde yüzerken rahat hissedemiyordum. Şimdi de, oda arkadaşımın ısrarla çağırdığı doğum günü partisine giderken, bilmediğim yollardan geçmenin huzursuzluğu vardı içimde. Bir yerden başlamam gerektiğini biliyordum ama parti fikri çekici gelmiyordu. Yeni insanlarla tanışmak, sohbet etmek iyiydi hoştu ama fazla fazla kişilerle, daracık yerlerde toplanıp kimsenin birbirini duymadığı ses yüklü ortamlarda bulunmak rahatsız ediciydi. Fikri bile rahatsız edici geliyorsa, yaşamak ne kadar kötü olurdu tahmin edemiyordum. Yine de, bir adım atmam gerektiğini hissetmiş, parti davetini kabul etmiştim.
Yani... Hissedip kabul etmiştim evet ama, konuşurken daha önce bir partiye gitmediğimi öğrenen oda arkadaşımın, çok fazla şey kaçırdığımı düşünerek beni ev partilerinin her köşeden el salladığı evrene kollarımdan çekmeyi kendisine görev edinmesi daha büyük bir etkendi. O partilere inanıyordu. Öğrenciliğin, gençliğin hareket gerektirdiğini, yerimizde durarak bir şeyler başaramayacağımızı düşünüyordu. Belki de haklıydı.
Üniversite böyle bir şey miydi bilmiyordum, benim için değildi. Herkes sürekli eğleniyorsa da ben onlardan değildim. İlk dönemimi tamamlamış, bir elin parmağını geçmeyecek kadar arkadaş edinmiştim. İlk dönemim neyin abartıldığını aramakla geçmişti bile diyebilirdim. Sürekli bir köşeden herkesin bahsettiği 'üniversite hayatı'nın kafasını uzatıp ''Buradayım!'' demesini bekliyordum. Sorun belki de buradaydı ve ben belki de bu yüzden ailemi görme gereği duymamış, hayalet kavramını sürdüren belirsizliği kovalamak için sınav sonrası tatilimde de burada kalmıştım. Beklediğim olmamıştı ve ben yine merakta kalmıştım. Ve belki de yine bu sebepten, bir elin parmaklarında bulunan arkadaşımın beni çağırdığı eve gidiyordum.
Üniversite hayatını bilmiyordum ama, üniversitenin abartıldığını söyleyebilirdim. Burada verilen bilgilere dışardan da çok kolay bir şekilde ulaşabilirdim, kimse hayatının son çıkışındaymış gibi bir olgunluk göstermiyordu ve herkes ilişki peşinde koşmuyordu. Üstüne üstlük, akademisyenler tarafından sürekli olarak azarlanıyor, aşağılanıyorduk. Bunun çekici, büyüleyici, peşinde koşmak istenecek bir yanı yoktu. Oda arkadaşımdan farklı olarak benim gördüğüm kadarıyla da parti parti, ev ev dolaşılmıyordu. Biz arkadaşlarımla dersten çıkar, sahile gider, bazen kahve içerdik. Ayrılıp eve dönerken, yürüdüğüm yolları beğenirsem ve tek başımaysam, fotoğraf çekerdim.
Bu kadar farklı olayları yaşamak, diğer tarafın da olduğunu bilmek içimde merak duygusunu uyandırıyordu. Olsa sever miydim, beklediğime değer miydi, pişman olur muydum bir fikrim yoktu. Olacak olsam bile ben denemiş olayım, ben sevmemiş olayım istiyordum. Başkalarının sözlerini duyup ona göre hareket etmek, bilmediğim bir dünyanın sınır çizgilerine yaklaşıp geri çekilmek istemiyordum. Sınır kapıları bana açılsın, 'gel bakalım' densin ve bir giriş bileti verilsin istiyordum. Sürekli pişmanlıktan bahsederken bu ne kadar mantıklıydı, onu da görecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Kuşu
RomanceBir umut, bir sezgi; bir his, bir hayal, bir adım... Bunlara yol açan bir düş, bir de Düş Kuşu.