Bayram sabahıydı sabah kalktı ezan ile yatağından bu sefer onlara uymayacaktı ve bugün kendisi kılacaktı namazını. Ona göre ilkti bu sefere Rabbe yönelişi. Abdestini aldı aynı öğrendiği gibi. Her abdestte sanki yeniden dökülüyordu geçmişin kiri. Ellerini uzattı akan musluğa. Titriyordu elleri. ‘Sen zaten ne kadar abdest alsan da olmaz ki senin namazın’ dedi kulağının dibinden şeytan. ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyerek Allah’ın adı ile yıkadı her bir uvzunu. Aynı öğrendiği gibi. ‘Olmadı…’ dedi yine şeytan ‘dirseklerin… Dirseklerin tam olmadı. Hem mesh alırken… Sanki az mı yer mesh ettin… Öyle oldu. Hadi bir kez daha al abdest…’ Kulaklarını tıkadı ondan gelen her sese. Ne çok konuşmuştu yine.
Namaz elbisesini giyindi, örtüsünü örttü başına. Seccadesini serdi yere öncelikle. Nedense kapı, pencere kilitli mi diye kontrol etmişti. Hala bilemiyordu neden bunu yaptığını.
Kıbleye yöneldi. Ve huzurdaydı. Kalbinin üzerine elini koydu. Sanki çıkacaktı yerinden. Heyecanlanmıştı. Rabbi ile buluşacaktı. Miraçtı bu. Mü’min namazda miraca çıkar demişti Mehmet babası. O şimdi onu yaratanla buluşacaktı. ‘Mektubunu okudum ve iman ettim. Beni muhatap alıp huzuruna çağırdın ve… Geldim…’ diye fısıldamıştı yüreğinden. Sonra birden ayrıldı seccadesinden hemen koşup aynadan kendine baktı. Güzeldi. En güzel haliyle gitmeliydi o buluşmaya. Gülümsedi kendine. Sonra tekrar seccadesinin üzerine geri geldi. ‘Uzun yoldan geldim…’ dedi yine gönlü ‘Sana geldim… Tüm ruhumla teslime geldim. Beni ben aciz kulun Elizabeth Helena Mary Wingmilton şimdiki adı Meryem… Meryem olarak huzurundayım.” derin bir nefes aldı ve elimi kaldırarak alçak bir sesle niyet edip, Allahu Ekber diyerek başladı. Kimsenin işitmemesini ve görmemesini umuyordu. Yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudu. Her ayeti okuduğunda aklında manasını geçiriyordu.
‘Hamd, Alemlerin Rabbi
Rahman, Rahim
Hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur.
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.’ ‘Bu ayet ile sanki teslim olduğunu ilk defa hissetmişti. Sadece o vardı ve Meryem sadece ondan isterdi.’
‘Bizi doğru yola,
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine ve sapkınlarınkine değil.’
Öyle zannediyordu ki herhangi bir Arap dinlemiş olsaydı okumasından bir şey anlamayacaktı. O kadar da talim etmişti halbuki.
İkinci bir tekbir alarak Rükuya gitti, rükuda biraz tedirginlik hissetti, çünkü hayatında hiç kimseye eğilmemişti. O bir asilzadeydi… Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindi bir an. Subhane Rabbiyel azim dediğinde kalbinin hızla çarptığını hissetti. Sanki boğazından çıkacaktı kalbi. Tekrar tekbir getirerek doğruldu ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Derin bir nefes daha aldı. Secdeye varmak üzere ellerini ve dizlerini yere koyunca dona kaldığını hatırladı, secdeye gidemiyordu, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzünü, burnunu yere koyup kendini zillet sandığı bir duruma düşüremiyordu, üstelik bacakları da katlanamıyordu, utandı gülünç duruma düşmüştü. Üf yapamayacaktı. O nasıl yapardı bunu. Bu durumda onu gören, arkadaş ve tanıdıklarının önünde acınacak ve alay edilecek olduğunu farz etti. Arkadaşlarının, anne ve babasının kahkahalarını duyar gibi oldu. ‘İstanbul'da Araplar çarptı bu hale düştü' gibi sözler sarf edeceklerini tahayyül ederek zavallı duruma düştüğünü hissetti. ‘Bir Müslümanla sakın evlenme, bir uyuşturucu satıcısı ile evlenmeni tercih ederim.’ Annesinin bu cümlesi geldi aklına. Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes alıp başını seccadeye koydu. İşte o zaman zihnindeki bütün düşünceleri attı, dikkatini dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardı. ‘Subhane Rabbiyel Ala’ Yüce olan rabbim her türlü noksan sıfatlardan uzaktır. Sadece dili değil gönlüde haykırdı.
Bu esnada kendi kendine "Daha önümde üç tur daha var" diye düşündü ve kararlıydı; Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacaktı. Tekrar tekrar ‘Allahu ekber’ tekbiri ile devam etti.