6

196 22 36
                                    


İyi okumalar.

Adal'dan (Orta çağ);

Kalenin kapısındaki nöbetçilerin önünde durdum.

"Ben çavuş Alba orduya katılacak gönüllüleri getirdim."

Üzerimdeki zırha bakıp yol verdiler. Köyün demircisi sağ olsun zırhı az çok tamir etmişti.

Kont'un çavuşu avluda karşıladı bizi. Attan indik.

"Hoşgeldiniz. Gönüllüleri getirdiğinizi söylediler."

"Evet. Geri kalanı yemek yemeleri için gönderdim."

Elini uzattı. Sıktım.

"Mark."

"Alba."

"Tanıştığıma memnun oldum çavuş. Adınız yabancı gelmiyor."

"Savaşa katılanlardandım."

"Öyle mi?" Üstümdeki zırha baktı. "Anlamalıydım. Dilerseniz demircimize zırhınızı yeniletebiliriz. Ya da yepyeni bir zırh isterseniz."

"Bu zırh daha düzelmez. Yenisini yaparlarsa sevinirim."

"Hay hay. Dilerseniz kontumuza bir gözükün."

"Tabi. Ama önce bu hurda yığınından kurtulayım."

"Size kalacağınız yeri göstereyim."

"Lio sende çocukları talim alanında topla."

"Emredersiniz."

****

"Kralımız toprakları genişletme hususunda epey ısrarcı. Bir nedeni var mıdır?"

"Kont olan sizsiniz efendim."

"Hanedanın emri altında yetişen de sizsiniz." Pot kırarsam kafam kırılırdı.

"Kralımız kendine yakışan toprak büyüklüğü için elbette ısrarcı olacaktı." Gri sakalını sallaya sallaya güldü.

"Ben de öyle düşünmüştüm." Kızarmış tavuk budunu elime alıp yemeğe başladım.

Kont garip bir şekilde bakıyordu.

"Bir soylu gibi yiyorsunuz."

"Anlamadım."

"Bir sürü asker ağırladım. Hiçbiri bu kadar kibar yemiyordu. Adeta aç bir hayvan gibi dalıyorlardı yemeğe."

"Dediğiniz gibi bizzat hanedanın altında yetişmenin etkileri bunlar."

Gülümseyerek kafa salladı. Askerlere laf eden Kont'un yiyişini izledim. Mide bulandırıcıydı.

****

Yemek yedikten sonra talim alanına gittim. Lio ve çocuklar talime başlamıştı bile. Lioyu izledim. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Birkaç askerin ona bakıp güldüğünü fark ettim. Ama ses etmedim. Sürekli onu koruyacak halim yoktu, annesi değildim. Kendini korumayı öğrenmeliydi.

"Çavuş!" Kont'un çavuşu eli kemerinde yanıma geldi.

"Dinliyorum."

"Var mısınız bir kapışmaya?" Askerler hemen toplanmıştı.

"Gerekli mi sizce?"

"Sizin için gerekli mi bilmem ama sizin gibi bir savaşçıyla dövüşmek bana iyi bir talim olurdu." Özgüvenli konuşması bi tık sinirlerimi bozmuştu.

"Getirin kılıcımı o zaman." Askerler kılıcımı getirdiğinde bu durumdan pek memnun olduğum söylenemezdi. Kılıcımı aldım. Kılıcı tutmak garip hissettiriyordu. Bu gerçekten benim kılıcım mıydı?

"Başlayalım." Çavuş ilk hamleyi yaptığında kendimi geri attım. Kılıcı sıkıca tuttum. Kılıç kullanmayı mı unutmuştum? Kılıcı anlık bir hamleyle kılıcına vurduğumda kılıcımı itip bana doğru bastırdı. Kılıcımın ucunu elimle baskıladım. O da aynı şekilde yüklenmişti. Arka ayağımdan destek alıp ittirdim. Yaramın sızlamasıyla dişimi sıktım.

"İyi misiniz?"

"Yaram." Gömleğimin içine elimi soktum. Güzel sargım kanıyordu.

Kılıcımı Lio'ya verdim.

"Yaralı olduğunuzu neden söylemediniz?"

"Bi önemi yok çünkü."

"Olur mu çavuş iyileşmeden nasıl savaşacaksınız?" Savaşamama nedenimin yaram olmadığını bir ben biliyordum. Kılıç bana yabancıydı. Onu da mı kullanmayı unutmuştum?

Alba'dan (Günümüz);

Karşımda annem olmasına mı şaşırayım yoksa bu garip yerde olmama mı?

Annemden sonunda ayrılmış sabahtan beri peşimde gezen kızıl kızla 'odama' girmiştik. Bana hala garip bir şekilde bakıyordu.

"Adal noluyor cidden? Niye garip davranıyorsun?"

"Adım Adal değil Alba anla şunu."

"Güzel. Şakana güldük eğlendik. Ciddi konuşma vakti. Kolyemi ne yaptın?"

Neyden bahsediyordu bu?

"Ne kolyesi be?" Kaşlarını çattı.

"Ne demek ne kolyesi gerizekalı? Sabah verdiğim kolye."

"Bana bağırma! Kolyen bende değil."

"Kayıp mı ettin? Sana inanamıyorum Adal. Nasıl yaparsın? Benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun." Durdu. "O yüzden sabahtan beri deli taklidi yapıyorsun demek. Anlaşıldı."

"Ne delisi be? Asıl deli sensin. Sabahtan beri Adal Adal diyip duruyorsun adım Alba. Ayrıca bu yerde neresi?"

"Evin. Burası da odan! Şimdi söyle kolye nerede?"

"Bende değil diyorum anlasana."

Sinirle nefes aldı.

"Kaybettiysen söyle bak."

"Hayır."

"İyi." Yataktan kalkıp odadan çıktı. Bu kızın sıkıntısı neydi?

Odaya annem girdiğinde ayağa kalktım.

"Ne bağırıyorsun sen kıza he? Ağladı gitti kız. Ayıp değil mi?"

"O bana bağırdı ilk."

"Ne kolyesinden bahsediyordu?"

"Bilmiyorum." Yanına gidip sarıldım. İtti.

"Hiç sarılma kızın gönlünü al."

"Kim bu kız?"

"Arkadaşın." Dedi imayla.

"Bu nasıl arkadaş be?"

"Kızda sıkıntı yok sıkıntı sende."

"Anne ne olduğunu bilmiyorum cidden? Hem burası neresi?"

Korkarak baktı bana. Elini anlıma koydu.

"Kız tövbe ateşin de yok. Şaka mı yapıyorsun yoksa."

"Yemin ederim şaka yapmıyorum."

"Allah Allah kız sana bir haller olmuş ama neyse. Akşam baban gelsin bir doktora götürelim seni."

"Olmaz o kadar kötü değilim. Kaç altın tutar kim bilir?" Ağzı açık bana baktı.

"Vah vah sonunda üşüttü yavrum." Sarıldı. Gerçekten ne oluyordu?

~~~~~

İyi günler efendim.

KIRIK AYNA • GXGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin