İyiydi geçirdiğim günler. Eskisine göre daha az sıkılıyordum.
Hayat az da olsa anlamlı geliyordu. Onsuz ne kadar anlamlı olabilirdi bilmiyordum ancak şu anlık böyleydi.
Daha sağlıklı düşünmüştüm bu iki günde ve çok büyük bir karar almıştım. Çok riskliydi, sonucu iki kişinin canıyla bile bitebilirdi ancak artık başka çarem kalkmamıştı.
Bugün Selim ile bir buluşma ayarlayıp anlatacaktım her şeyi. Kendim yapamıyordum. O adam tek değildi ancak ben yalnızdım. Baş edemiyordum. Çare bulamıyordum.
Ben ona istediğini verene kadar o bana veya Selim'e zarar verecekti ve Selim'in bunu bilmesi gerekiyordu.
Ancak içimde ya haberi olursa korkusu vardı. Haberi olursa ne olacağını düşünemiyordum bile.
Öğlen olmuştu. Önümdeki masada duruyordu telefonum. Yapacaktım, her şeyi planlamıştım ancak o cesareti bulamıyordum kendimde. Dakikada bir elimi uzatıyordum telefonu almak için ancak son anda geri çekiyordum.
Bu sefer kendimin bile engel olamayacağı bir hızda telefonu aldım. Vazgeçmemek için hızlıca şifreyi girip arama yerine girdim. İsmini bulup üstüne tıkladığımda vazgeçmek için çok geçti.
Bunu yapabildiğime inanamıyordum.
Bir kaç saniyenin ardından "Eylül?" diyen sesini duydum. Ben gerçekten şu an onunla konuşacaktım.
Bir süre kaldım öylece. Daha sonra kendimi toparlayıp. "Tünaydın Selim." dedim.
"Tünaydın, bir şey mi olmuştu?"
"Şey," Nasıl diyeceğimi bilemedim. "Bugün akşam dokuzda buluşabilir miyiz?" Ne kadar karanlık o kadar iyiydi.
Bir süre sessiz kaldı. Şaşırmış olmalıydı. "Olur, nerede?"
"Birazdan konum atarım."
"Tamam."
Telefonu kapatmak istiyordum hemen ancak sesi iyi hissettiyordu. İkimizde kaldık öylece. Daha sonra "O zaman görüşürüz." dedim onu daha fazla tutmamak için.
"Görüşürüz."
Telefonu kapatıp masaya koydum. Elimi kalbime götürdüm. Biz bugün buluşacaktık.
Aklıma konum atmam gerektiği geldiğinde hemen buluşacağımız yerin konumunu attım. Daha sonra koltuğa oturup sakin olmayı bekledim.
Hayır, Hiçbir şey olmayacak Eylül. Aklından saçma salak senaryolar kurup kendini korkutmayı kes artık!
Kendime hakim olmaya çalışıyordum. Düşüncelerimi kontrol etmeye çalışıyordum. Beni korkutup engellemesine izin veremezdim.
Ayağa kalktım. Düşüncelerimi oyalayacak şeyler bulmam gerekiyordu ve aklıma gelen tek şey koşmaktı.
Üstümde tayt ve tişört vardı. Rahat olduklarından üstümü değiştirme gereği duymadan dışarı çıktım.
İlk önce yavaş tempoyla koştum ancak yetmedi. Bu yüzden hızlandırdım. Bir süre öyle koştuktan sonra vücudum buna da alıştığından aklıma düşünceler yavaş yavaş dolmaya başlıyordu ki bu sefer tempolu koşmayı bırakıp koşabildiğim kadar hızlı koşmaya başladım.
Bir süre sonra nefes nefese kaldım. Bacaklarım beni daha fazla taşıyamadığından yere oturdum. Elimi sol koluma götürdüm. Koşarken salladığımdan ağrıyordu. Fazla zorlamıştım kendimi.
Çok terlemiştim. Saçlarımdan bile terler akıyordu. Ellerimle olabildiğince silmeye çalıştım.
Etrafa bakındım. Burası bir ormandı ancak buralarda oldukça zengin insanlar yaşadığından kuytu bir orman değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Sabır Lazım
Novela JuvenilEylül Altın 15 yaşındayken bir mazoşist olan Selim Kanlı ile tanışır. Bir süre sonra sevgili olurlar ve Selim kendine zarar vermeyi azaltır. Hayatları mükemmel bir şekilde devam eder. Ta ki o güne kadar. Bir gün beraber bir trafik kazası geçirirler...