The fairy tale

1.2K 172 407
                                    

☀️🌼

Bir varmış, bir yokmuş. Masmavi ve tertemiz gökyüzünün altında, yeşilliklerin içerisine gömülü, büsbütün surların çevrelediği gri bir saray; bu sarayda yaşayan cesaretli ve güçlü bir prens varmış.

Siyah saçlı prens, babasının ona yüklediği sorumlulukları yerine getirmek için canını dişine takarcasına çalışıyormuş yine. Sıkıntıyla ofladıktan sonra kafasını gömdüğü kağıtlardan kaldırarak altın rengi süslemelerin ev sahipliği yaptığı odasında gezdirmiş soğuk bakışlarını.

"Askerler!" Gür sesine itaat edilirken, tahta kapı gürültüyle açılmış. Kırmızı rengin ağırlıkta olduğu üniformalı bir nöbetçi içeriye girmiş. Eğilerek selam vermiş sonrasında. "Emredin, prensim?"

"Yüzbaşı Hwang'ı odama çağırın derhal."

Asker bir kez daha prensin önünde eğildikten sonra dışarı çıkmış. Siyah saçlı prens ellerini yapılı saçlarından geçirmiş bıkkınlıkla. Üzerindeki gömleğin birkaç düğmesini çözmüş ayağa kalkarken.

En az odası kadar büyük olan terasına çıkmış, temiz havayı ciğerlerine çekerken sarayının bahçesini incelemiş. Babası ve annesini çardakta otururken görmüş. Kendi kendine alayla gülmüş sonra. "Bütün işi bana yıkarken hala kendini nasıl bu ülkenin kralı olarak görebilir ki?"

O sırada terasının kapısı yavaşça açılmış, Yüzbaşı Hwang, lacivert askeri formasının içinde oldukça sert bir yüz ifadesiyle içeri girmiş. Prensinin önünde eğildikten sonra yanına yaklaşmış.

"Beni çağırmışsın."

"Kasabaya ineceğim Yüzbaşı. Benimle gelmen için çağırdım seni." Sarı saçlı yüzbaşı, bıkkın bir surat ifadesi takındıktan sonra prensin yanına doğru yürümüş.

"Yine mi? Changbin, başına bir iş alacaksın. Baban duyarsa ikimizi de mahveder."

Siyah saçlı prens gülmüş tekrar fakat Yüzbaşı bunun mutluluktan olan bir gülüş olmadığını biliyormuş. "Bıktım, Hyunjin. Dışarı çıkmalıyım anlıyor musun? Sarayın nem kokan rutubetli duvarları üstüme üstüme geliyor sanki."

Yüzbaşı, önce arkadaşının gözlerinin altında yer edinmiş gri torbalara; sonrasında ellerinde kalem tutmaktan oluşmuş mürekkep izleri ve nasırlara bakmış. Onu reddedemezmiş, başını onaylarcasına sallamış ve prensine yol vermek için kibarca çekilerek elini öne doğru uzatmış.

Prens Changbin, boğucu odasına tekrar girdikten sonra kahverengi askılıkta asılı olan siyah pelerinini alarak boynuna bağlamış, pelerininin geniş başlığını ise kafasına geçirmiş. Yüzbaşı Hwang ile birlikte önce odasından, daha sonrasında saraydan çıkmışlar. Bir süre sonra Prens, üzerinden indiği atını ormanın girişindeki bir ağaca bağlayıp çarşının yolunu tutmuş.

Kafasını pek kaldırmamaya özen gösteriyormuş. Yüzbaşı ise prensinin hemen arkasında ilerliyormuş. Changbin, halkının arasında dolaşmış; etrafı gözlemlemiş, ülkesinin durumunu veyahut halkın sorunlarını anlamaya çalışmış.

Kalabalık çarşıda sakince ilerlerken ona doğru koşan bir genci fark edememiş prens. Genç, bir yandan arkasına bakarken aceleyle ilerleyip yanlışlıkla önüne çıkan prense çarpmış.

Prens yerinde biraz gerilerken genç ise kafasını yine aceleyle kaldırdıktan sonra onun için yabancı olan gözlere bakmış çok kısa bir süre. Sonrasında ise önüne dönerek ilerlemeye devam etmiş.

Yüzbaşı Hwang olduğu yerde duran prense ilerlemiş. Sessizce fısıldamış, "Prensim? İyi misiniz?"

Prens Changbin, bakışlarını yere indirmiş. Yüzbaşının kurduğu cümleyi duymamış bile. O an aklında sadece az önce gördüğü güzel gözler ve o göz bebeklerindeki mor lekeler varmış. Yanlış görüp görmediğini düşünmüş bir süre. Sonrasında Hyunjin'in onu hafifçe sarsmasıyla kendine gelerek başını onaylarcasına sallamış.

Blue Daisy Myth w. Changlix/oneshotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin