"Acıktııımmmm!" dedim harfleri uzatarak. "Açlıktan ölüp gideceğim ve kimse fark etmeyecek bile!"
Senju gözlerini devirdi. "Yemek yiyeli yalnızca iki saat oldu."
"Bu aç olduğumu değiştirmez!"
"Bu kadar çok yiyip nasıl kilo almıyorsun anlamıyorum..."
"Aynısı senin içinde geçerli." Omuz silkti.
"Ölülerin Konuştuğu Yer'e gidelim o zaman." dedi. Aslında işine geldiğini fark etmiştim.
Elbetteki kafenin gerçek ismi bu değildi. Bu türden bir ismi olan kafeye kim gitmek isterdi ki? Bu yalnızca saçma bir takma addı. Oraya gidenlerin ölülerle konulabildiğini söyleniyordu. Hatta öldüğü...
İlgimizi çeken de buydu zaten!
Aslında bu kafe oldukça tatlı bir yerdi. Duvarlar pembenin tonlarından oluşmuştu. Tatlılar da çok lezzetliydi.
Kısacası, kesinlikle takma ismini yansıtmıyordu.
Üstüme rahat bir kot pantolon giydim. Ardından kırmızı bir kapüşonlu giydim. Saçlarımlarımla uğraşmadım bile.
Dışarı çıktık. Senju'yla birlikte gizlice Takeomi'nin motorunu aldık. Senju'nun arkasına bindim ve gitmeye başladık.
İçeri girdiğimizde hevesle tatlılara ilerledim. Senju'nun da benim gibi kendini zor tuttuğunu biliyordum.
Sonunda iki tane çilekli pastaya karar verdik. Aslında hep aynı şeyi yiyorduk ama ikimizin de bundan şikayetçi olduğu söylenemezdi.
"Az yavaş ye," dedim Senju'ya. Çilekli pastayı suratının her yerine bulaştırmıştı. "Suratını batırmışsın."
Peçeteyi alıp ağzındaki çilekli pastayı silmeye başladım. Hafifçe kıkırdadı.
"Neden bu boktan yere geldik ki?" Bu ses tanıdıktı. Hemen masanın altına girdim. Bu Haruchiyo Sanzu'ydu.
"Zu, merak etme, seni de yemeyeceğim. Saklanmana gerek yok." dedi her şeyden habersiz masum Senju.
"Haruchiyo geldi..." diye fısıldadım. Bir anda o da benimle birlikte masanın altına girdi.
"Ben saklanıyorum tamam da, sen neden saklanıyorsun?" diye fısıldadı.
"Hiç o konuya girme." dedim sesimi kısmaya özen göstererek.
"Onun burada ne işi var ki!"
"Önce pembe saç, şimdi de bu minnoş kafe... Hayır, kesinlikle Haruchiyo bir çete lideri olamaz."
"Belki de çift kişiliklidir?"
Yanında iki kişi daha vardı. Kardeşe benziyorlardı. Birinin upuzun örgüleri vardı, diğeri saçlarını topuz yapmıştı ve gözlük takıyordu.
"Bunlar Haitani kardeşler." diye fısıldadı Senju. "Kantou Manji'den. Örgülü olan Ran, diğeri Rindo."
Kafamı sallarken, çilekli pastayı da masanın altına çektim. O da benim gibi yaptı. Masanın altında onları izlerken çilekli pastayı yemeye devam ettik.
"Hey, şurası boş gibi duruyor." dedi Rindo.
Bu masaya doğru geliyorlardı!
"Toplantıyı yapacağımız yere bak..." diye mırıldandı Haruchiyo. Ran'ın gülüşünü duydum.
Ciddi ciddi bizim olduğumuz masaya doğru geliyorlardı! Senju'yla korku dolu bir bakışma yaşadık.
Çilekli pastadan bir parça alırken, artık geri dönüşün olmayacağını hissediyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tekrar|Tokyo Revengers
Ciencia Ficción"Delirdiğimi düşüneceksin ama zamanda yolculuk yapıyorum. Ve sanırım zaman döngüsünün içine sıçtım. Hakkai bir anda yaşlandı, 60 yaşında gibi gözüküyor. Haberlerde de bu tarz şeyler var. İnsanlar aniden yaşlanıyor veya gençleşiyor. Hatta bazıları di...