0.0

480 59 103
                                    

[preview]

siren seslerini duyduğumuz o ilk gün elimi sıkıca kavramıştın. birlikte ne kadar koştuk o gün? bilmiyorum. neden koştuğumuzu sormadım sana o gün, neden kaçıyoruz demedim. bir şey yaptığın belliydi. ama yapmamışsın gibi davranmaya karar vermiştim, o günü aklımdan silmeye...

ama ben silemeden tekrar bir şeylerden kaçtık. durmadan kaçtık biz. her şeyden. sana uzun süre tek bir şey sormadım, biliyorsun. sorduğum gün öğrenmek istiyor muydum? büyük ihtimalle istemiyordum, ama sordum. sadece sormak için, cevap verip vermeyeceğini görmek için. sen o gün bana cevap verdin, çoğu sorumu yok sayan sen, neden kaçıp durduğunu sorduğumda bana cevap verdin. cevabın farklı olsaydı bir şeyler değişir miydi diye düşünüyorum, hayır verebileceğin en kötü cevabı vermene rağmen yanındaydım. bir şeyi değiştirmezdi, çünkü ne yaparsan yap seninle olmak isteyecektim. ama diğer soruma verdiğin cevap... seninle olmam artık imkansız değil mi?

bunu ufaktan bir giris olarak dusunebilirsiniz, iyi okumalar, umarim favorite crime'i seversiniz!

***

"jake" diye seslenip yanıma geldin hızlıca. "hemen şu an gitmemiz gerekiyor. hiç bir şey sorma. sadece gitmemiz gerekiyor. söylediğimde koş tamam mı?". gözlerine baktım, gözlerime baktın. "tamam." dedim.

ne istesen yapardım zaten. oturduğumuz odadan bir iki şeyi alarak çantana tıkıştırdın. bana da iki üç eşya almak istiyorsam hemen almamı söyledin. sadece bir kaç kıyafet ve şarj aletimi aldım.

"hazır mısın?" dediğinde eşyalarımı almış şekilde yanına yürüyordum, başımı salladım. "hadi gidelim." dedin, elimi tuttun. beraber koşmaya başladık.

siren sesleri duydum koşarken. gerilmiştim, sirenden kaçıyorduk sunghoon, polisten kaçıyorduk. ne yaptın da kaçıyoruz sunghoon? ne yaptın sen?

koşarken elimi daha sıkı kavradın ve hızlanmam gerektiğini mırıldandın. koşabildiğim en hızlı şekilde koştum. ne yapmıştın da kaçıyoruz biz sunghoon?

*

o gün kaçtıktan sonra yeni bir yere yerleşmiştik. fena değildi, ya da kendimi inandırmaya çalışıyordum. yıkıntı bir yer, deprem olsa bir saniye bile dayanmayacak gibi. ama sorun değil, senin yanında olduğum sürece sorun değil sunghoon.

bana ısrarla buraya alışmamamı, her an gitmek zorunda olabileceğimizi söylemiştin. hâlâ sana sormamıştım neden kaçtığını, merak da etmiyordum açıkçası. istersen dünyanın en kötü insanı ol, yine de seni seveceğim. bu sanırım benim lanetim.

*

bir ay kadardır sıkıntısız bir şekide orada sürdürdük yaşantımızı. sen yiyecek bir şeyler getiriyordun, nereden getirdiğini bilmiyordum, sormamıştım, merak da etmiyordum. ama o gün, içeriye girişinden bile belliydi bir şeylerin ters olduğu.

"jake eşyalarını al, hemen çıkmamız gerekiyor tamam mı? bu sefer toplanmayı bekleyemeyiz herşey zaten çantanda değil mi? çantanı al ve hemen gidelim, hadi." dedin. aceleci bir tavır vardı üzerinde daha önce takınmadığın. stresliydin, terliyordun.

başımı salladım, çantamın ağzını kapatıp peşinden ilerledim. kapıya vurulmaya başlanması ile yine elimi kavradın ve tam tersi yöne koştuk. pencereden önce çantalarımızı fırlattın, ardından kendin aşağıya indin. ben de peşinden atladım. koştuk sonra, nereye gidiyor olduğumuzu ve neden kaçtığımızı hala bilmiyorum.

*

bu defa sokak benzeri bir yerdeydik. ne yaptığını hala sormamıştım sana, nereden yemek getirdiğini de sormamıştım. bilmiyordum ama sormamıştım da. merak ettiğim halde.

✓ favorite crime ⌗ jake × sunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin