three: just give me all your trust.

39 5 0
                                    

İyi okumalar, sizi seviyoruz♡

Anlaşmazlıkların doğurduğu tartışmalar, tartışmaların gebe kaldığı kavgalar ve gittikçe büyüyen nefretin etrafa saçıldığı bir haftadan sonra Londra'nın havasının da açılmasıyla müdire Nicks iki inatçı grup arasındaki bulutları dağıtmayı başarmıştı. Artık birbirlerini her gördükleri yerde dişlerini sıkmıyor, ellerini yumruk yapmıyorlardı. Bu Harry ve Louis için geçerli değildi tabii ki. İkisi de hâlâ her göz göze geldiklerinde yüzlerini buruşturarak kafalarını çeviriyorlardı. Festival günü gelince de iki çocuğun arasındaki gerilen iplerde en ufak bir gevşeme olmamıştı.

"Tamam, yeter artık Harry, kafamı şişirdin. Şimdi hademelerden birine söylerim hazırlıkları yaparlar. Ne vardı bunda bu kadar büyütecek?"

Niall'ın kurduğu cümleye gözlerini açabildiği kadar açtı Harry. Çocuğun yüzüne dehşetle bakıyordu.

"Ne demek bunda büyütecek ne var? Konsere iki saatten az kaldı. Nasıl hazırlansın kocaman sahne?" Artık bağırıyordu. Gözleri köşeden onların olduğu yere doğru bakan Louis'yi bulunca midesi bulanmış gibi tiksinen bir ifadeyle içindeki siniri Niall'a kustu.

"Haftalardır bu işle uğraşıyorum ben! Bütün derslerimi astım! Niye? Görevi alıp sorumluluk alamayacak kadar aciz insanlar beni yarı yolda bıraksın diye! Buradan nefret ediyorum."

Niall korkuyla bir adım geri çekilince ayağı arkasında yiyişen çifte takıldı. Liam kalçalarından iyice kavradığı Zayn'in boğazına dilini görgüsüzce sokmuşken ikisinin de yakalanmaktan korkusu yok gibi duruyordu. Niall gülmemek için yanağının içini ısırırken hafif bir öksürük sesiyle Liam'ın gözlerini açmasını sağladı. Çocuk basılmaktan korkmadığını belli etmek istermiş gibi kolları arasındaki sevgilisinin kalçasını geniş elleriyle sıktı. Zayn'in bıraktığı kısık sesli inleme sevgilisinin dudakları arasında kaybolurken Liam çocuğu kucakladığı gibi okuldaki en karanlık yer olan konferans salonuna girdi. Etrafında olanları umursamayan Harry'nin gözü az önce Louis'nin olduğu yerdeki temizlikçiye takıldı. Niall'ı da peşinden sürükleyerek hızla yaşlı adamın yanına gitti. Elindeki faraş ve viledayla yerlere paspas yapan adamın dikkatini çekmek için hafifçe öksürerek bakışlarının hedefi oldu.

"Merhaba, Simon. Biliyorsun festival bugün başlıyor. Sahne hazır değilmiş. Bir paspas atsan çok iyi olurdu biliyor musun? Sahnenin tozunu zaten ben attıracağım, iki üç dekor koysan yeter." Elini birkaç kez sallarken bir yandan da evet cevabı almak için yüzü yüz metreden bile insanda ürperti oluşturan adamın gözlerine bakıyordu.

"Üzgünüm evlat. İşlerim var." Harry bunlara sinirlenmiş olacaktı ki, köpürdü.

"Ne demek işin var? Senin işin temizlik değil mi? Temizle diyorsam temizle, Simon. O sahne bana lazım. İstesen de istemesen de yapacaksın." Adam kır sakalını kaşırken belli belirsiz kafa salladı ve elindeki faraşı da alarak konferans salonunun geniş kapısından geçti. Harry elini silah şekline getirip birine ateş etmiş gibi bir edayla üstüne üfleyince Niall gür bir kahkaha attı. Harry kantine oturmayı teklif edince uzun süre koyu bir sohbete daldılar.

İki genç de kantinden aldıkları kahveyle zaman geçirmeye dalmışken saatine bakan Niall'ın belli belirsiz mırıldandığı bir 'siktir' yerlerinden hızla kalkıp gösteri alanına koşmaları için yeterli olmuştu. Harry hemen içeri dalarken Niall konferans salonunun dışında dikilen temizlikçiye ağzının içinde yuvarlayarak bir teşekkür etti. Harry'nin peşinden girse de arkasındaki adamın "Ben bir şey yapmadım ki." demesini duymuştu.

Bu sırada gösteriye on dakika kalmışken doğru düzgün tanımadıkları bir adama sahneyi emanet etmek ne kadar doğruydu, bunu düşünmüşlerdi. Sahnenin durumunu bilmeden o gösteriye çıkmak büyük riskti aslında. Fakat ikisi de, iyice temizlenmiş sahne, ayarlanmış ışıklar, her detayıyla yerleştirilmiş enstrümanlar, reçinelenmiş yaylar, takılmış stoper ve nota sehpaları görmeyi de beklemiyordu tabii ki.

In Case You Need MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin