Araf: 4

408 80 54
                                    


"Felix? İyi misin?"

Jiyong'un seslenmesiyle kendisine geldiğinde bakışlarını yerden arkadaşına çevirdi Felix.

"Efendim?"

"Şu ara çok dalıp gidiyorsun, Hyunjin ile alakalı bir şey mi oldu Felix?"

"Oh," sıska oğlan gülümsedi zorla, "önemli bir şey değil. Şu ara çok yorgun hissediyorum sadece, polenler de tıkıyor galiba, pek nefes alamıyorum."

"Polen alerjin var mıydı ki senin?"

Yoktu...

"Bilmiyorum ki Ji."

"Şu ara daha da azaldı sanki iştahın, daha çok yemeye çalış ki enerjin yerine gelsin."

Felix ardında bırakmayı planladığı en yakın dostuna baktı. Endişeli bakışlarla ona bakan, onun için neredeyse her şeyi göze alan dostuna...

Her ne kadar Hyunjin ile olmak istese ve kendinden emin bir şekilde kabul etse de kaçmayı, odaya döndüğünde Ji ve çocukları görmek oğlanı bir hayli yaralamıştı.

Nasıl bırakırım sizi?

Gözleri dolacak gibi olduğunda ayağa kalktı sıska oğlan.

"Hadi, yürüyelim biraz Ji. Hava çok güzel."


"Ben de geleceğim, karar verdim."

Jay kendinden emin bir şekilde konuştuğunda Hyunjin ile birlikte bahçede bir bankta oturuyorlardı.

Daha en başından Jay'in bu teklifi geri çevirmesine şaşırdığından şimdi karar değiştirmesini garipsememişti Hyunjin. Kaçmak çok riskliydi evet, ancak kaybedecekleri hiçbir şey yoktu.

"Sevindim Jay. Ne kadar riskli olursa olsun seni arkamda bırakmak istemiyordum."

"Tek sorun... Paraya hâlâ ortak olabilir miyim? Eşit bölüşmemize gerek yok."

"Eşit bölüşeceğiz tabii ki, benim için yaptıkları-"

"Hey."

Jay başıyla Hyunjin'in solunu işaret ettiğinde Prens merakla döndü işaret ettiği tarafa.

Felix bir hüzündür uzaktan onu izliyordu öylece. Göz göze geldiğindeyse burukça gülümseyip d bloğa doğru ağır ağır yürümeye başladı.

"Gitmen gerek sanırım, sonra konuşuruz."

"Kusura bakma Jay."

"Lafı mı olur, selam söyle. Umarım sorun yoktur."

Bir sorun olduğu kesin ya...

"Umarım."

Prens ayağa kalkıp peşine takıldı sıska oğlanın, gittiği yer belliydi.
Terkedilmiş binanın köşesine geldiğinde sırtını duvara yaslamış halde buldu Felix'i.

"Felix? Bir sorun mu var?"

Oğlanın ellerini kavradığında Felix başını yerden kaldırarak Hyunjin'e baktı.

"Hyunjin..." adını söylediği nadir bir andı bu, Prens iyice gerildi.

"...Ben gelemem."

Hyunjin'in kaşları çatıldı, anlamlandırmaya çalışıyordu bu cümleyi kendince. Kavradığı elleri yavaşça boşa düştüğünde Felix'in gözlerinde yaşlar birikmişti.

"Özür dilerim."

Sıska oğlan Hyunjin'in beline sarıldı sıkı sıkı. Gözlerinden yaşlar usul usul akmaya başlamışken başı Prens'in göğsüne yaslıydı.

"Neden?"

Prens hayal kırıklığıyla mırıldanmıştı.

"Ben-bırakamam. Bırakırım demiştim ama çocukları arkamda bırakamam."

Önünde özgürlüğe açılan bir kapı varken ardındakiler için... Onlar için...

Hyunjin gülümsemeden edemedi, bir eli Felix'in sırtına gidip oğlanın sırtını sıvazlamaya başladı.

"İşte benim sevdiğim, Felix'im."

Felix şaşkınca başını kaldırıp Hyunjin'e baktı.

"Bana kızmadın mı? Kırılmadın mı?"

"Kızmadım da kırılmadım da birtanem... Benim de içimi yiyip bitiriyor korkak gibi tek başıma kaçacak olmam. Hatta şu an beni kendime getirdin biliyor musun Felix?"

"Nasıl yani?"

Hyunjin oğlanın saçlarına bir öpücük kondurdu.

"Savaşacağız Felix. Var mısın? İnsanları arkamızda bırakmamamızın tek yolu bu."

"Nasıl savaşacağız bilmiyorum... Ama varım."

Hyunjin'in yüzündeki gülümseme genişledi.

"Yakalım burayı birtanem, kül edelim."

Felix sevdiği oğlanın gözlerindeki kararlılığı ve deliliği gördüğünde Hyunjin'i tanımasaydı bundan korkabilirdi. Ancak sadece gülümsedi ve oğlanın dudaklarına kapanmadan önce tekrarladı.

"Yakalım."




•bölüm sonu•

Sonraki bölüm daha uzun olacak sözümdür. Olaylar da biraz hızlı mı gerçekleşiyor ne dersiniz? Gidişat hoşunuza gidiyor mu?

Yorumlarınızı bekliyor olacağım!! Hatam olduysa da affınıza sığınıyorum.

en içten sevgilerimle, pamyu-san

Divine Comedy (신곡) • hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin