Birkaç dakika öncesinde duymuş olduğum hiçbir şeyi idrak edemiyordum. Hiçbir şey mantıklı gelemiyordu. Kendimi su üzerindeki kağıttan bir gemi gibi hissetmiştim. Şu ana kadar suyun üstünde gerçekten de kusursuz gitmeme rağmen büyük bir dalga geliyordu, ıslanıyordum, buruşuyordum.
Taehyung bana bunu neden söylememişti? Kızacağımdan mı korkmuştu? Çok haklıydı, şu an deli gibi sinirlendiğimi hissediyordum ama bu bir bahane değildi. Eğer benden bir şeyi saklamak istemeseydi bunu bana söylerdi, söylemedi.
"Lisa!" Sesini duyduğumda ve karşımdan geldiğini gördüğümde nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Hem ona kızmamak istiyordum, onu anlamaya çalışmak istiyordum hem de ona deli gibi bağırıp durmak istiyordum. O zamanlar neler yaşadığını bana söylememesi beni zaten kırmıştı, yine de onu da anlamak istediğim için tek kelime etmemiştim, sinirlenip kızmamıştım ama şu anda beni tam on ikiden vurmuştu, yani kendinden.
Önümde durduğunda zar zor ona bakıyordum. Bakmak istemiyorum çünkü baktığımda daha çok sinirleniyordum, geçmişte kalsa bile duyduklarım hâlâ tazeydi.
"Bir şey mi oldu? Mutsuz görünüyorsun?" Evet, oldu.
"Bir şey yok." Dedim sertçe. Bana öylece bakıyorken gerçekten onu kırmak istemiyordum. Belki de ona karşı çok iyi davranıp onu şımartıyordum? Tanrım, gerçekten de bir bok bildiğim yoktu.
"Bir şey olduğu belli. Eğer anlatmak istersen seni hep dinlerim." Elini omzuma koyup konuştuğunda derin bir nefes alıp verdim, ardından bakışlarımı önce yere indirdim, sonra tekrar onun yüzüne çıkardım.
"Sadece bir şey sormak istiyorum." Sesim önceki sertliğine nazaran daha yumuşak çıkmıştı. "Ne söylersen söyle inanacağım ama lütfen doğruyu söyle, tamam mı?" şüphe etmeden beni başıyla onayladı, doğrudan gözlerimin içine bakmaya devam etti. Pekala, şu anda söylemekte gerçekten çok zorlanacak olduğum belliydi ve söyleyemiyordum. Aslında herhangi biri yapsaydı bu kadar sinirleneceğim bir şey değildi, hatta hiç umrumda olmazdı ama küçüklüğümden beri aklımda kusursuzlaştırıp durduğum Taehyung yapınca kendime yediremiyordum.
"Uyuşturucu kullandın mı?" Diye sorabildim sonunda. Bunu sormamı beklemediğini suratının aldığı ifadeden anladım. Kararlarına bir arkadaş olarak saygı duymam lazımdı, üstelik geçmişte kalmıştı ama yine de onu önemsiyordum. Kararlarına saygı duysam bile benim için daha önemli bir şey vardı, onu korumak. Kendine zarar vermesine saygı duymamı beklememeliydi.
"Evet." Gözlerimi sıkıca yumdum. Doğruyu söylemesini istemiştim, doğruyu söylemişti ama yine de içten içe istediğim bu olmamıştı. İçten içe öyle olmadığını, yanlış bildiğimi söylemesini istemiştim.
"Neden peki? Yani olanları biliyorum, anlattın ama uyuşturucu kullanmana gerek var mıydı? Ne kadar kullandın? Ne zamana kadar kullandın?" Gerçekten çok fazla soracak sorum vardı. Etrafa göz gezdirdiğim zaman tenha koridorlardan birinde olmak ilk defa beni mutlu etti.
"On beş yaşında bir ergen olduğunda çevre seni kolay değiştiriyor. Merak edince kullandım. Geçen senenin yazına kadar." Resmen kan beynime sıçramışa dönmüştüm. Geçen senenin yazına kadar. Birkaç ay öncesinde kullanıyordu.
"Peki neden bunu söylemedin?"
"Utanç duyulacak bir şey çünkü." Utanç duyulacak bir şeyden ziyade zararlıydı. Ona olan sinirim bundandı.
"Çok fazla kullandın mı? Artık hiç kullanmıyorsun, değil mi?" Hafifçe tebessüm ettikten sonra başını iki yana salladı. "Çok fazla kullanmadım, o yüzden bırakmaya karar verdiğimde kolay oldu." Başımla onayladım onu. Hem koridorun yoğun kokusu, hem de şu an bulunduğum durum başımı gerçekten ağrıtmıştı.
"Seni yine üzdüm mü?" Diye sorduğunda gülümsedim. Beni düşündüğünü görmek gerçekten beni mutlu ediyordu, resmen beni üzmemek için çabalıyor gibiydi.
"Evet, salak olduğun için üzdün." Bedenini benimkine yaklaştırdıktan sonra kollarını belime sardı, bana sıkıca sarıldı. Bunu beklemiyor olmamdan olsa gerek, gözlerimi kırpıştırdım. "Kısa sürede ben zenginim havasından buralara... Gerçekten pes." Diye mırıldandığımda yüzünü omzuma gömdü, hafifçe gülüyor olduğunu duyabildim.
Kollarımı boynuna doladım gülümseyerek. Son günlerde kalbimi daha da hızlı attırır olmuştu, sadece izlemek de benim için yeterli olduğundan bunlar çok büyük şeylerdi.
"Akşam beraber film izleyelim mi? Hatta ben size geleyim." Hâlâ yüzü omzuma gömülü olduğundan rahatça yüz ifadesi yapabiliyordum çünkü beni görmüyordu, alayla güldüm.
"Olur, babam da sana çay koyar." Taehyung eskiden tek arkadaşım olduğundan babam onunla tanışıyordu, hatta ailelerimizin de birkaç kere görüşmüşlüğü vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse daha küçük olduğumuz zamanlar Taehyung sık sık bize gelirdi, babam onu gerçekten çok severdi. Hatta beraber dışarı çıkacağımız zamanlar Taehyung'u bana göz kulak olması için tembihlerdi ama Taehyung'la görüşmeyi kestiğimizden beri ona bir gıcık oluyordu, hatta gördüğü ilk yerde Taehyung'un sabrını sınamak için her şeyi yapacak gibi bir hali vardı. Babam değil, evde sadece annem olsaydı bu teklif iyi olabilirdi çünkü annem oldukça yumuşak kalpliydi, Taehyung'a sinirlenmekten çok arkadaşlığımız bittiği zaman benimle üzülmüştü.
"Baban beni seviyor ki." Güldüm. Sen hiçbir şey bilmiyorsun Kim Taehyung.
"Aslında önceden seviyordu ama artık sevmiyor, bence onunla aynı ortamda bulunmanız senin sağlığın için iyi olmaz." Bedenini benimkinden ayırdığında yüzüme çatık kaşlarla bakıyordu, bense onun tavrını umursamadan gülümsemeye devam ediyordum.
"Ne demek sevmiyor?"
"Bildiğin sevmiyor Taehyung. Ne çok mızmızlandın."
"O zaman ne yapsak..." düşünmeye başladığında aklıma gelen fikirle ondan önce davrandım.
"Sizin evde izleyelim!" Birden gülmeye başladığında neden güldüğünü anlayamıyordum, bu sefer kaşları çatık taraf bendim sanırım.
"Annem seni sevmiyor." Kaşlarım daha da çok çatıldı. Uzun zamandır annesiyle görüşmüyorduk ama görüştüğümüzde benimle sohbet etmeyi gerçekten de severdi. Hatta daha küçük olduğumuz zamanlar ne zaman onlara gitsem benim için kek yapardı, evlerinde yardımcıları olmasına rağmen.
"Uydurma, beni seviyor."
"Hayır, önceden seviyordu ama artık sevmiyor. Geçenlerde seni Jungkook'un yanındayken görmüş, onun için beni bıraktığını falan düşünüp sana baya kin kustu." Bedenimi ondan ayırıp kafasına vurduğum sertçe.
"Ah!"
"Doğruları anlatsana! Ne kadar kötüsün! Salak!" Gülmemek için kendini zor tutuyordu, bunu fark edebiliyordum ama yine de sinirleniyordum. Resmen annesine benim hakkımda doğruları söylememişti! Aptal Taehyung.
"Tamam tamam, kızma. Bence ikimiz de evlerimizde durup gözlerimiz kapanana kadar mesajlaşabiliriz." Gülümseyerek başımla onayladım onu.
"Doğru, bu son zamanlarda sık yaptığım bir şey." Dedim onu onaylayarak. "O zaman tüm gece mesajlaşmaya var mısın?"
"Varım."
<3
SINIR: 45 VOTE, 45 YORUM
Siz de final kokusu aldınız mı? Ben aldım.
Ayrıca burada bir şey hakkında konuşmak istiyorum, gerçekten yazdıklarımı beğenerek okuyanlar zaten burayı da okuyordur şu an. Gerçekten vote bir yerden sonra emeğimin karşılığı olarak gördüğümden benim için önemli oluyor ama işin özünde vote da yorumlar da önemsediklerim değil. Ben yazmayı sevdiğim için buradayım, yazdıklarıma karşı olan tepkileri görmeyi sevdiğim için buradayım. Yazmayı umursadığımdan vote ve yorum gerçekten çok önemli değil ama bu kurgu bu kadar okunuyorken ben hiç yorum göremezsem üzülürüm. 45-50 tane vote gelen kurguda bana kalırsa en az on kişinin yorum yapması gereklidir ama yorumları dört beş kişi dolduruyor ve bu beni gerçekten üzüyor. Lütfen tepkilerinizi yorumlara yazın, bir tane olsa da yorum yapın ki ben de okuyucularımı bileyim. Aynı zamanda yayınlarken yorumlara bakmanın vereceği neşeyle Wattpad'e gireyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ily for 105120 hours, taelice
Fiksi PenggemarSiz: 105120'nin anlamını söylersem beni sevebilir misin? Kim Taehyung & Lalisa Manobal. (Texting)