Charlie Puth - Light SwitchHızla kaldığım yerin bahçe kapısından içeri girdim. Lulu hala bıraktığım yerdeydi ve benim bu ani girişimi gördüğünde elindeki otu bırakıp yerinden doğruldu. Ben ise hiç ondan tarafa bakmadan uyuduğum odaya ilerleyip kıyafet dolabımın kapağını açarak üzerime kapşonlu bir pelerin geçirdim. Bunları yaparken ellerim sinirden titriyor, zihnim ise Aron'a lanetler okuyordu.
Lanet olası herif! O ne biliyordu ki? Hayatında kaç kere insanlara güvenmek zorunda kalmış daha sonra da sırtından bıçaklanıp bir daha kimseye güvenmemeye başlamıştı. Kahretsin! Şu an o kadar sinirliydim ki bana seslenen Lulu'nun sesini bile doğru düzgün anlayamıyordum. Beynim sanki her zaman yaptığı işlevlerini yerine getiremiyordu. Görüşüm bulanıktı lakin zihnim berraktı. Derin bir of çektim. Lanet olası tezatlıklar! Sizden de nefret ediyorum!
Pelerini taktığımda hızla kapının eşiğinde beni izleyen Lulu'ya döndüm ve aceleyle konuşmaya başladım.
"Bir süre ortalıkta olmayacağım Lulu. O süre zarfında kimse benim burada olmadığımı anlamasın olur mu?"
Lulu kaşlarını çattı ve ne olduğuna anlam veremediğini belli eden bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Ne demek kimse anlamasın? Nereye gidiyorsunuz Leydim?Hem siz iyi misiniz? "
Bir elimi omzuna koydum. Ben bu kadar aceleci olduğum için endişelenmişti ama kaybecek zamanım da yoktu.
"İyiyim. Daha sonra açıklarım ama şu an bunun için doğru zaman değil. Dediğim gibi ben buradaymışım izlenimi ver. "
Hızla yanından geçtim ve pazara çıkarken kullandığımız arka kapıdan kimseye görünmeden çıktım. Hızımı bir türlü alamıyordum. Hayatımda hiç bu kadar öfkelendiğimi hatırlamıyorum. Lanet olası herif beni bir obje gibi önce hayatının merkezine yerleştiriyor daha sonra da bodrum katında unutulan karton bir kutunun içine kapatıyordu.
"Kahretsin!"
Neden hiçbir şey doğru gitmiyordu? Ya da dur! Neden hiçbir şey benim istediğim gibi gitmiyordu? Evet, doğru soru buydu. Ve benim bir türlü cevaplandıramadığım soru da buydu.
Patika yoldan saptım ve ormanın derinliklerine daldım. Gidecek çok yolum vardı. Ama bu yolun uzunluğunu düşünecek vaktim yoktu.
Başımı havaya kaldırdım. Güneş neredeyse tam tepemdeydi. Bu da demektir ki saat on ikiyi biraz geçmişti. Bu durumda akşama doğru muhtemelen orada olurdum. Tabi bir aksilik çıkmazsa.
(...)
Hızlı yürümekten nefes nefese kalmıştım. Aldığım nefes ciğerlerimi tam dolduramıyor olacak ki yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Boğazım susuzluktan kurumuş, karnım sabah yediğim kahvaltıdan sonra hiçbir şey yemediğim için boşalmıştı. Bu da yetmezmiş gibi tüm gün yürüdüğüm için bacaklarımda da derman kalmamıştı. Ayakta zar zor duruyordum. Bakışlarımı ise öfke ile tam karşıya dikmiştim. Onun olduğu yere. Ondan başka bir çözüm aklıma gelmiyordu çünkü.
Baya yorulmuş görünüyorsun Alen, nefes nefese kalmışsın. Hatırlatmak isterim bir ağaç olduğum için sana suni teneffüs yapamam. Bu yüzden böyle hareketler yaparken iki kere düşün olur mu?
Yaptığı bu saçma espriyi görmezden geldim ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Kendimi daha iyi hissettiğimde olduğum yere çöktüm ve ona son durumdan bahsetmeye başladım.
"Aron yanlış seçimdi. Ona güvenmekle hata ettim. Ama şimdi elimde hiçbir koz kalmadı. Üstelik bu da yetmezmiş gibi onun elinde benim bir Kallisto olduğumu bildiğime dair büyük bir koz var. Yani şu an için oldukça zarardayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KRALLIĞI
Teen FictionAltı yaşındayken ailesi ve yaşadığı topraklar elinden alınan genç bir kız. Bir gün tekrardan ait olduğu topraklara çağrılır lakin bu çağrılışın altındaki sebepler çok başkadır. Kral ve planlarına ayak uydurup yıllar önce ondan alınanları geri almak...