İlkbahar ayının güneşli ve sizi bir anda dünyanın en pozitif insanı kişiliğine büründüren havalarını bilirsiniz. Termometrelerin yirmi civarlarında seyrettiği, kısa kollu sezonunun başladığı ve yağmur sezonunu yarıladığınız o vakitler aynı zaman da üniversite hayatınızın da en keyifli anlarına denk gelir. Derslerden ve sınavlardan bunalan öğrenciler birer birer kampüs çimlerinde yerlerini alırken bir ay öncesindeki kışın karamsarlığı uçup gitmiştir bile. Fakat tüm bunların yalancı, ilkbaharın ise aldatıcı bir mizacının olduğunu teninizi yalayıp geçen rüzgardan, aniden bastıran yağmurda sırılsıklam olduğunuzda şemsiyenizi yanınızdan eksik etmemeniz gerektiğini kendinize tembihlerken anlarsınız.Ders çıkışı çantama koymaya üşendiğim ve sırf bu yüzden elimde tuttuğum notlarımla fakülte binasının önünde beklerken ben de tam olarak kendime bunu söylüyordum. Alacaktın o şemsiyeyi evden çıkmadan. Alacaktın işte.
Omuzumdan düşmek üzere olan çantamı güç bela düzeltmiş, görüşümü hafiften kapatan kaküllerimi ise üfleyerek uzaklaştırmıştım. Çantamın içinde çalmakta olan telefonumu açmaktan çok uzaktım. Titreyişini hissetmekle yetiniyor ve bir yandan da yere hızlıca düşmekte olan yağmur damlalarını seyrediyordum. Kapıdan çıkan insanların birçoğu elinde şemsiyeleriyle koşarak ringlere yetişmeye çalışıyor ve şemsiyesini getirmemiş olanlarsa tıpkı benim gibi kendileri için uygun olan kuytu bir köşede bekleyişlerini sürdürüyordu.
Binanın boşalmasının ardından yağmurun şiddetinin hafiflemesiyle kendimi bir çırpıda okulun içindeki kafelerden birine attım ve cep telefonumdaki cevapsız aramaların en yakın arkadaşımdan olduğunu gördüm. Beraber döndüğümüz için ders çıkışlarında birbirimizi bekliyorduk fakat böyle yağmur yağarken dönmek için acele etmeye gerek yoktu. Kafe'ye gelmesi için ufak bir mesaj attıktan sonra telefonumu masanın mermer yüzeyine bıraktım ve hafiften ıslanan saçlarımı geriye yatırarak derin bir nefes verdim. Beklediğimden daha boş olan mekan, var olan müşterilerin keyifli uğultularıyla doluydu
İlkbahar etkisi diye düşündüm içimden. Her şeye rağmen mutlu hissediyorum. Dudaklarım otomatik olarak yukarı kıvrıldı ve sınav haftasının gerginliği kuş tüyünden daha hafif gelmeye başladığında kapıdan giren arkadaşımı gördüm.
"Mark!" Beni fark etmesi için seslendiğimde tıpkı benim gibi onun da ifadesinin keyifli olduğunu anladım. Gülerek yanıma geldi ve yan masadaki boş sandalyelerden birini çekerek oturduğunda anlatacak bir şeyleri varmış gibi duruyordu.
"Neler olduğuna inanamayacaksın." dedi gelen garsona iki tane soğuk kahve siparişi vermesinin ardından. "Üçüncü sınıflar erasmusdan dönmüş ve bunun şerefine mühendislik kulübü bir parti düzenleyecekmiş."
"Süpermiş." Süperdi tabii ama hala neden bu kadar heyecanlanmış olduğuna anlam veremiyordum. Sonuçta birinci sınıflar dahil edilmeyecek ve kendi aralarında düzenleyecekleri ufak bir şey olacaktı. "Kafa dağıtırlar işte."
Kahvelerimiz önümüze konduğunda teşekkür ettik ve devam etmek için garsonun yanımızdan gitmesini bekledik. Gözlerinin içine baktığımda başka bir şeylerin olduğunu fark ettim. Kahvesinden bir yudum aldı ve sandalyesini masaya da daha da yaklaştırarak üzerime doğru eğildi.
"Bil bakalım başka kimler de kafa dağıtacak." Kimler, biz mi?
"Biz m-"
"Evet biz!" Lafımı keserek cümlemi yüksek sesle tamamladığında yan masalardaki bir kaç kişinin dikkatini çekmiş olduk fakat o bunu zerre umursamadan devam etti. "Davet edilen 5 tane birinci sınıf var ve bunlardan ikisi biziz, dostum, epik hissediyorum anlıyor musun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aquainted | jung jaehyun
Fanfictionjung jaehyun, fakültenin en havalı üçüncü sınıfı ve benim yeni mentorum. @ahtaepot | 2022