↬4 | İhanet

304 86 33
                                    

Hava Krallığında her zamankinden farklı olarak güneşli bir hava sürüyordu çünkü Enes mutluydu.

Ateş ve Su Krallığında olan olay her yerde konuşulmaya başladı ve kendini bildi bileli Ateş Krallığından haz etmeyen Enes için adeta şenlik günüydü.

Bir yandan da Prenses Eylül tüm hanımefendiliği ile merdivenlerden iniyor, herkesi kendine hayran bırakıyordu. Nedendir ki bilinmez Prenses Eylül'de insanı ona çeken bir şeyler vardı.

Bu güzelliğinin ve zarafetinin altında büyük bir kurnazlık yatıyordu, hem de çok büyük.

Genç kızın parlak gözleri abisinde takıldı, neden bu kadar mutlu olduğunu biliyordu.

"Her şey istediğin gibi gidiyor mutlu musun?"

Genç Prenses'in sesiyle gülümseyerek ona bakti Kral Enes.

"O kız her kimse çok iyi anlaşacağımız kesin." dedi alayla.

"Prenses Gizem, onunla nişan günü tanışmıştık."

"Su Krallığında böylesine cesur ve ürkütücü bir insanın olmasına şaşırdım açıkçası. Bir kardeş ablasına nasıl böyle bir şey yapabilir?"

"Nedense içimden bir ses daha fazlasını olacağını söylüyor."

"O kızla arkadaş ol Gizem ve bana her bilgiyi getir."

"Neden yapacakmışım?"

"Krallığımızın en üst seviyede olmasını istemiyor musun güzel kardeşim?" Enes'in sorusuyla genç kız biraz düşündü. "Pekala arkadaş olmaya çalışırım." diyip yanından gidecekken sesiyle durdu.

"Bu arada Prens Emre ile nasıl gidiyor bir gelişme var mı?"

"Biliyorsun ki uzun zamandır konuşamıyoruz ama en kısa sürede bir yolunu bulacağım."

"Sana güveniyorum Eylül."

"Bu arada Prenses Eda buraya gelecek. Senin için bir sorun var mi?" Prenses alayla abisine bakıyordu.

Enes adını duyduğu kişi yüzünden yutkundu,uzun zamandır görmüyordu gül kokulu kadını.

"Hayır, yok." Prenses aynı zerafeti ile odasına çıktığında Enes'in kafasında yeni planlar da ortaya çıkıyordu.

Dikkatini bölen şey salonda yankı yapan topuk sesleri olmuştu. Genç adam arkasını döndüğünde deli gibi özlediği o çevheyi gördü.

Prenses Eda yemyeşil elbisesi ve kafasındaki minik tokayla nasıl da güzel görünüyordu.

İkisi de utanıyordu birbirine bakmaktan, 2 yıllık ilişkinin sonundan sonra birbirlerini ilk defa görüyorlardı ve bu kolay değildi.

Prenses Eda ufak bir selam verdikten sonra hızlıca yukarıya, Eylül'ün odasına kaçtı.

"Eda bu halin ne atlı mı kovaladı?"

Eylül arkadaşının haline gülüyordu, tahmin etmişti aslınsa abisiyle karşılaştığını.

"Dalga geçme Eylül, abinle karşılaştım."

"Orada olmak isterdim. Birbirinize bakışlarınızı merak ettim doğrusu."

Eda arkadaşının koluna yavaşca vurduğunda Eylül'ün gülüşüne o da katıldı.

"Hâlâ abimi seviyorsun değil mi?" Eylül ani sorusuyla doğruldu.

"Hayır sadece uzun zaman sonra görmek garip hissettirdi."

"Pekala o zaman abim hâlâ seviyor, neden barışmıyorsunuz?"

"Eylül abinin nasıl birisi olduğunu çok iyi biliyorsun fazla plancı ve insanları aşağılamayı seviyor. Ben böyle birisiyle olamam." Eylül bunu çok kez duymuştu bu yüzden aldırmadı.

"Sen de haklısın, neyse ben karışmıyorum artık."

"Hem benim hoşlandığım birisi var."

Prenses Eda'nın sırıtarak dediği şeyle Eylül de sırıttı ve yaramaz bir çocuk gibi kim olduğunu sormaya başladı.

"Hadi söyle ben yabancı mıyım?"

"Nişan gününde Su Krallığının bahçesinde gördüm, aslında tanıyordum ama bir türlü tanışma fırsatımız olmamıştı. Selam vermek için yanına gittim. Beni beklemediği çok açıktı. İlk başlarda ikimiz de çekinerek konuştuk ama sonrasında sanki kayıp ikizimi bulmuş gibiydim, her şeyimiz aynı."

Eda'nın anlattığı şeyle Eylül gülümsemesini genişletti.

"Kim olduğunu söylemeyecek misin?"

"Prens Emre." Ve Eylül'ün gülüşü anında bozulmuştu.

***

Babam salonun ortasında sinirle dört dönüyor annem ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu, ablam ise bir köşeden bana delici bakışlarını yolluyordu.

"Ne söyleyeceksiniz çabuk diyin dersim var." Benden beklenilmeyen hareketler sergilediğim için herkes yeniden şok oldu.

"O yaptığın büyüyü bozacaksın Gizem!" Babam sinirle soludu.

"Hayır." dediğimde ise üstüme yürüdü. Annem onu durduğunda ben hâlâ sırıtıyordum.

"Bir de utanmadan sırıtıyorsun ha, muhafızlar alın bunu zindana atın. Akıllanmadan da çıkarmayın!"

Dediği şeyle gülüşüm kahkahaya dönmüştü. Muhafızlar bile bana şaşırarak baktılar ve bana yaklaştıkları anda hepsini elimi sallamamla yere serdim.

"Oradan kaçamayacağı mı sanıyorsun? Unuttunuz mu ben Kıyamet Kraliçesiyim."

Bu sefer ablam yerinden hiddetle kalktı ve beni hırpalamaya başladı. Ben ise hiçbir şey yapmadan öylece bana zarar vermesini kabul ediyordum.

"Sen benim kardeşimdin nasıl böyle bir şey yaparsın?"

Ağlaması hıçkırıklarla birleştiğinde gözlerimi başka yöne çevirdim.

"Böyle olsun ben de istemezdim."

"Sen bir canavarsın!"

"Evet öyleyim, bu canavarı siz yarattınız ve ben de artık uyandım."

"Biz senin aileniz Gizem."

Annemin ağlamaklı sesiyle hepsine teker teker baktım ve alayla güldüm.

"Ebeveynler evlat seçer mi anne? Başından beri kimse beni görmedi, istemedi, duymadı. Hayalet gibi yaşadım ben bu sarayda, bir kez olsun bana sarılıp kızım diye okşadınız mı saçlarımı? Ne varsa ablamdı sizin için, bense kenara atılmış bir çirkin ördek yavrusu."

"Ne diyorsun kızım tabiki sevdik biz seni."

"Artık çocuk değilim. Her şeyin farkındayım, başından beri bana da biraz olsun ilgi gösterseydiniz şuan böyle bir durum yaşanmazdı."

"Sen hainsin defol buradan!"

Ablamın yüksek sesiyle ona baktım, gözlerinin içine.

"Özür dilerim abla ama ilk defa istediğim bir şeyi almak istedim ve görüyorsunuz onda da suçlandım."

"Kimse seni istemeyecek Gizem, öylece yalnız çürüyüp gideceksin."

"Öyleyse ben de beni istemeyen herkesi öldürürüm. Hatta ilk sizden mi başlamalıyım?"

__________________________

Entrikalar başlıyor! Bölümü nasıl buldunuz? Umarım sevmişsinizdir.
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum, sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize cici bakın.

KIYAMET KRALİÇESİ (Düzenleniyor) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin