11. Yüzyılda, büyük bir krallığın en küçük prensiydi Kim Seungmin. Ancak halk tanımazdı onu. Üvey kardeşi Felix'i bilirdi onlar. "Kralın kimliği belirsiz 2. oğlu" diye tanınırdı, ilerisi de yoktu zaten. Gizlenmeye mahkumdu doğduğundan itibaren. Aile fertleri dışında kendini prens olarak tanıyan tek kişi de hem yardımcısı, Hem de koruması olan Hwang Hyunjin'di. Tek arkadası da oydu zaten.
Bugün doğum günüydü genç prensin. Şimdiye kadar babası ve Hyunjin dışında kimse kutlamamıştı ancak bugün daha özeldi. Reşit oluyordu ve heveslenmişti. Elbette büyük şeyler beklemiyordu, üvey kardeşininki gibi bu gün reşit olduğu için halk tarafından ayakta da alkınlaşmayacağını biliyordu. Yalnızca bugün, belki o çok sevdiği ayçiçek tarlasına gitmesine izin verirdi babası. Hyunjin'le birbirlerine sözleri vardı. Reşit olduğunda ilk defa Seungmin'e kendi yaptığı içkilerden içirecekti. İlk ickisi onun yaptığı güzel, hafif tariflerinden olacaktı.
Hyunjin, küçüklüğünden beri güzel içkiler yapar ve krala ikram ederdi. Seungmin'e de zamanı geldiğinde bu içkilerden tattırmayı çok istiyordu. Bugün dolayısıyla büyük gündü.
Seungmin, yavaşça kalktı yatağından ve dolabına yönelip, tek tek kıyafetlerin kumaşında ellerini gezdirdi. Prens kimliği açığa çıkmasın diye saray ferdi gibi değil de halktan biri gibi giyinirdi. Kumaşını en beğendiği ipeksi, beyaz elbiselerini üzerine geçirip, tekrar yatağına döndü ve çoktan gecikmiş olan Hyunjin'i beklemeye başladı.
O sessizce beklemeye devam ederken, içeri giren kişiyle ayağa kalktı. Bu adımları tanıyordu, Hyunjin değildi. "B-baba... Siz gerekmedikçe bu odayı ziyarete gelmezdiniz. Bir problem mi var?"
"Tahta çıkacaksın Seungmin. Veliyaht prens sen olacaksın, vakit kaybetmeden resmi elbiselerini giy ve kendine yeni bir yardımcı seçmek için ana salona gel."
Seungmin, kralın dedikleri ile şaşırmıştı. Bir adım ilerledi ve şaşkın ifadesiyle sordu. "Ancak kralım... Üvey kardeşim Felix varken ben bu pozisyona layık değilim. Halkta böyle düşünecektir."
"O kesinlikle veliyaht prens olamaz. Halk bunu öğrenmeyecek, dediğimi yap ve salona gel."
"Emredersiniz. Ama, zaten benim bir yardımcım var. Niçin yeni bir yardımcı seçmem gerekiyor? Kolay kolay güvenemeyeceğimi biliyorsunuz."
Seungmin'in sorusuyla, acır bir ifade takındı kral ardından destek verirce yanına yaklaşıp yavaşça elini omzuna koyduktan sonra ekledi ve odadan ayrıldı. "Hyunjin gitti Seungmin. O artık Felix'in yanında. Duygusallık istemiyorum, çok daha iyi korumalar buldum sana."
Seungmin bir an duraklamıştı. Hayatı boyunca duymayı son bekleyeceği şeydi "Hyunjin gitti" Hyunjin onun tek arkadaşıydı. Basit bir arkadaşlık da değildi. Kendine hisleri olduğunu bile düşünmüştü. Nasıl bir veda bile etmeden üvey kardeşinin tarafına geçebilmişti? Hiç mi hatrı yoktu? Duygusal davranmak istemedi ama çok fazla dokunmuştu bu ona.
Boğazındaki yumruyu yutkunarak giderdi ve resmi elbiselerini giydi sakince. Fazla oyalanmadan çıktı ardından salona. Pek bir beklentisi yoktu. Yalnızca babasının dediğine uyup kendine uygun bir koruma seçecekti. Kriterleri de çoktu zaten, herhangi birini seçeceğini düşünmüyordu.
Babasının komutuyla, bir kaç adım ilerledi ve dizilmiş olan adamlara teker teker kontrol etmeye başladı. Ancak biraz değişik bir seçme yöntemi vardı. Narin elleriyle adayların omuzlarına ve gövdelerine dokunarak yokluyordu. Ellerini çektiğinde ise memnuniyetsizce "Elendin." Diyerek bir sonrakine geçiyordu.
Tam ümidini kesiyordu ki bir başka aday daha olduğunu farketti. Elini omuzlarına koyduğunda dikkatini çeken şey, geniş ve yapılı vücudu değil, onun kokusuydu. Ay çicekleri gibi kokuyordu. Burnunu biraz boynuna yaklaştırdı ve sordu. "Adın ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mirror/ Chanmin
Historical FictionAyçiçekleri neden aya küserdi ki? Aya benzerken bir kere görmüş müydü parlak ayı? Peki ben Chris... Bir kez olsun görebilecek miyim bana benzettiğin ayı? Hakettim mi bana verdiğin o gümüş aynayı? Gözlerin peki... Haklıydım, ayçiçeğinin ayla barışmas...