"Hiç yolunuzu kaybetmiş gibi hissettiniz mi?"
Felsefe öğretmenimiz Bay Lee'nin bu sorusu beni karanlık düşüncelerle dolu puslu bir kuyuya atmıştı sanki.
Çünkü henüz on sekiz yaşında olan ve üniversite sınavına girmesine çok az kalan biri olarak gerçekten de hislerimi en kolay tanımlayan şey buydu:"yolunu kaybetmek".
Hayatımın neresinde olduğumu bilmiyordum, daha doğrusu şu yaşıma kadar hayat denen bu yolda yanımda hep birileri olduğu için her şey benim için tahmin edilebilirdi.
Kışın okula gider yazın dinlenirdim ne fazla ne eksik. Her yıl bir sonraki yıl için "başarılı olacağım" derdim fakat olmazdı, ve ben hayat denen bu yolda yürürken hep elimden birileri tutar, yol ayrımına gelince benim için doğru yolu seçer ve benim güvenle o yolda yürümeyi sağlardı, şu zamana kadar hiç kendi hayatımın ipleri bende değilmiş meğer bunu anlıyorum bir kez daha.
Çünkü şuan geldiğim bu yol ayrımında nereye gideceğimi bilmiyordum, hayatımda ilk kez kendi adıma karar vermem gerekiyordu ve ben bununla baş edemiyordum ne istediğimi bilmiyordum bir hedefim yoktu, Sanki hayat bir nehirdi ve bende onun içinde toprağa gömülmüş koca bir kaya parçasıydım, gitmeye çalışıyordum ama bir türlü içine battığım bu kararsızlık çukurundan kurtulup suyun akışına kapılamıyordum.
Çevremdeki çoğu insan aşağı yukarı bir fikre sahipti ve çabalıyorlardı da oysa ben bir şeyler yapmak için bir sebep bulamıyordum sadece Zaman geçiyordu ve ben artık harekete geçmek zorunda kalıyordum.
"Jennie" adımı işittiğimde boğulmakta olduğum derin düşünce denizinden, bir can kurtaran tarafından kurtarılmıştım tam da ölmeme ramak kalmışken.
"Evet bay Lee?" Dedim hafif endişeyle açıkçası ben pek göz çarpan bir yerde oturmuyordum duvar kenarının ikinci sırasındaydım
(sıram bana her zaman sanki birinin hayatındaki bir yan karaktermişim hissiyat verirdi, çünkü bilirsiniz bütün baş roller ya en arkada veya arkadan ikinci sırada ya da cam kenarında otururdu)
sessiz sakin kendi halinde biri olduğum için de pek fark edilmediğimi düşünürdüm bu yüzden bay Lee bana seslenince şaşırmıştım.
"Jennie sana diyorum! Geçen hafta sizden yapmanızı istediğim kompozisyon ödevinizi topluyorum, senin ki nerede?"
Bir an duraksadım çünkü ödevden haberim falan yoktu ki olsaydı da yapmazdım bay Lee'ye tekrar baktım ve cevap verdim;
"Yapmadım"
Umursamazca konuşmam karşısında sinirlenmiş olacak ki dudakları hafifçe aralandı ve bir süre kaşları çatık bir halde bana öyle baktı
"Son sınıf öğrencisi oldunuz artık ödevlerinizi yapmanız gerektiği konusunda sizi uyarmak istemiyorum kızmak da istemiyorum, ve sonra bakışlarını sınıfın üzerinde gezdirerek ekledi, umursamaz tepkilerinizin sonucunu notlarınızla alacaksınız" ardından başka bir şey söylemeden küskün bir şekilde arkasını dönerek gitti.
*
*
*Zil çaldığında sıradan kalkmak şöyle dursun kafamı hızlıca kollarıma gömerek uyumaya çalıştım son zamanlarda gerçekten çok bıkkın ve isteksizdim hele ki yaşıtlarımın bir şeyleri yoluna koyduğunu görmek bende "tam olarak sorunum ne de ben de onlar gibi hayattan ne istediğimi bulamıyorum" diye düşündüm.
Aslında zamanın herkes için farklı işlediğini ve hayatın tek düze bir akışı olmadığının farkındaydım ama beni üzen şey derslerdeki başarıszılığımdan ziyade kararsız ve isteksiz olan kişiliğimdi.
Çok merak ediyordum acaba insan nasıl kendinden ve isteklerinden emin olabilir?
Kafamı tekrar sıramdan kaldırdım ve arkadaşlarıyla ve sevgilileriyle gülüşen sınıf arkadaşlarıma baktım ne zaman yalnızlığım bitecekti?
Derin bir iç çektim ve köşede sevgilisiyle kahkahalarla gülen Jisoo'ya baktım, sınıfın en güzel ve en başarılı kişisiydi aynı zamanda benim ikizimdi kendisi, okulda ki lakabı Miss Korea'idi ve ben ona bakınca neden bu lakabı aldığını görebiliyordum.
Sonra kafamı öğretmenler masasına çevirdim ve kalorife yaslanan Rosé'ye baktım, sınıfta ki en yetenekli kızdı çok güzel şarkı söylerdi öyle ki müzik öğretmenimiz Bayan Lee Ji Eun onun sesinin cennetten bir parça gibi olduğunu söylerdi, Rosé YG Entertainment'de stajyerdi
Daha sonra gözlerim Jimin ile konuşan İrene'a kaydı oldukça başarılı ve sevilen bir kızdı, Jimin ile Irene ana okulundan beri arkadaşları ikisi de arada benimle konuşurdu onlar sınıftaki en nazik insanlardı ve herkesin onları sevdiğini söyleyebilirim.
Herkes birileriyle ve ben burada yapayalnız oturuyorum, biliyorum sitem etmeye hakkım yok ama sosyal fobisi olan birisi olarak iletişim kurmakta gerçekten çok zorlanıyordum.
Zilin çalmasıyla herkes yerine oturdu, bu ders rehberlik dersiydi, dolayısıyla öğretmenlerimiz genelde bizimle sohbet ediyordu daha çok problemlerimizi dinlemeye çalışıyorlardı.
Bunun her zamanki gibi sıradan bir rehberlik dersi olacağını sanarak öğretmenimizi beklerken kapının açılmasıyla oraya döndüm ve sınıfa giren uzun boylu, kâküllü siyah saçlı kızı gördüm, Koreli olmadığı belliydi ama nereli olduğunu anlamamıştım
Neden bilmiyorum ama aynı anda kız da bana baktı ve bana doğru yürüdü,
"Merhaba, ben Lalisa Monaban buraya yeni transfer oldum da..."
Sözünü devam ettirmedi. Ben tam ağzımı açıp konuşacakken benim yerime söze dalan Hae-rin cevap verdi.
"Memnun oldum ,dedi sanki Lalisa hep onunla konuşmuş gibi, ben Hae-Rin."
O sırada kendimden hiç beklemediğim bir şey yaptım ve Hae-rin'e cevap verdim
"Kız benimle konuşuyordu farkındaysan, gereksiz yere araya dalma!"
Ardından Hae-rin bana küçümsercesine baktı, yukarıdan aşağıya doğru beni süzdükten sonra cevap verdi:
"Sen de kimsin? , ardından kollarını açarak sınıftakilere döndü, Kim olduğunu bile bilmediğim kız bana cevap verme cesaretini gösteriyor, hah çok komik doğrusu, sonra tekrar bana baktı ve,Sahi adın ne senin gerçekten yeni kız gelmese senşnle göz teması bile kurmazdım." Gözlerimi devirdim ve cevap vermek yerine Hae-Rin'e sadece orta parmağımı gösterdim ardından Lalisa'ya dönerek en başında bana sorduğu soruya cevap verdim:
"Kim Jennie, memnun oldum, ayrıca Hae-rin'in kaba tavırlarına bakma, erkek arkadaşı kendisini alt sınıfımızda ki kardeşi ile aldattığı dan beri kendisinde değil de"
Bunu bilmemin tek sebebi sınıftaki herkesi gözlememdi, hiç arkadaşınız olmayınca eylemleriniz de kısıtlı oluyordu.
Hae-rin beni yakamdan tutup sarsarak "Ne dediğini sanıyorsun sen!?! Bunu sana kim söyledi? Seni de sana bunu söyleyeni de parçalayacağım!"
Tam o sırada kapı açıldı ve sınıfa rehber öğretmenimiz girdi, Hae-Rin yakalanmayın verdiği telaşla beni hızlıca ittirdi ve ben de kendimi (bilerek) yere attım. Rehber öğretmenimiz Kim Seokjin endişeli bakışlarla bana yaklaştı ve beni kaldırdı
"Jennie iyi misin?,ardından Hae-Rin'e bakarak kızgın bir şekilde söylendi, Ne yaptığını sanıyorsun sen? Doğru disipline!" Bir yandan da kalkma yardımcı oldu. Bende hazırda beklettiğim timsah göz yaşlarına öğretmenimize baktım
"B-bay Kim yemin ederim neden böyle davrandığını anlam veremiyorum Lalisa ile tanışırken birden sözümü kesti s-sonra-"
Bay kim endişeli bakışlarını bana çevirdi ve yumuşak bir sesle sözümü kesti;
"Jennie ağlama ben durumu halledeceğim sev de git elini yüzünü yıka,sonra sınıfa döndü ve, siz de ben yokken dışarıya çıkmayın!" Dedi ve Hae-rin ile çıktılar . Her ne kadar Hae-rin'in bakışlarını üzerimde hissetsem de bozuntuya vermeden ben de sınıftan çıktım ve çıkar çıkmaz bastırdığım kahkahayı dışarıya saldım.
Sınıfa gitmek için arkamı döndüğümde ise şüpheci bir şekilde bana bakan onu gördüm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güzel Yıllarım Tae-Jennie-Yoongi
FanfictionÜniversite sınavına bir ay kalmışken hayattaki beklentilerimi sorguluyor yalnızlığında yakınıyordum, oysaki kalan bir ay'ın bütün lise hayatıma bedel denecek şekilde olacağını çok sonradan öğrenecektim