15

762 62 153
                                    

+22 Vote

Olabildiğince hızlı olmaya çalışarak insanlara çarpa çarpa çıkışa doğru yürüyordum. Jungkook'un arkamdan gelip gelmediğini bilmiyordum. Söylediklerine fazla anlam yükleyip yüklemediğim bilmediğim gibi. 

Tek bildiğim içimdeki bitmek bilmeyen vicdan azabı daha da önemlisi pişmanlıktı. Başka şartlar altında tanışabilirdik onunla.

Dış kapıdan da çıkmamla beraber sert havanın yüzüme çarpması bir olmuştu. Umursamamaya çalışarak başımı eğip yürümeye başlamıştım ancak birinin bana çarpmasının verdiği etkiyle geri savrulmuştum. Şokla kafamı kaldırıp bana çarpan kişiye baktım ve o an şansıma küfürler yağdırmaya başlamıştım bile.

'Neden ağlıyorsun?' Bambam'ın sorusuyla elim yanağıma gitti, ağlıyordum gerçekten ancak fark etmemiştim bile.

'Siktir git' dedim. Bir de onunla uğraşmak istemiyordum o yüzden onu umursamayıp yanından geçmek istedim ancak kolumdan tutulduğum için durmak zorunda kaldım ve öfkeyle karşımdaki adamın yüzüne bakmaya başladım.

'Sana neden ağladığını sordum.'

'Ben de sana siktir olup gitmen gerektiğini söyledim.'

Bambam, söylediklerimle göz devirmiş, bir yandan da tuttuğu kolumdan beni çekiştirmeye başlamıştı. Öfke damarlarımda çoktan varlığını hissettirmeye başlamıştı, bunu belli ederek konuşmaya başladım.

'Nereye çekiştiriyorsun? Salın artık beni bi.'

Parti evinin bahçesinden çıkmış ve biraz uzaklaşmıştık ki Bambam bileğimden çekiştirerek kaldırıma oturmuş ve beni oturtmuştu. Bu hareketi nefesimi daraltmıştı çünkü uzun bir zaman sonra ilk defa kalp kırıklığım bu kadar hissedilir durumdaydı.

Geçmişte de, ailelerimiz komşuyken ne zaman moralim bozulsa, ne zaman ağlasam Bambam bileğimden tutar evden biraz uzaklaştığımıza emin olduğunda kaldırıma çökerdi. Bazen sabaha kadar beraber ağlardık, bazense sabaha kadar şakalaşır, tüm dertlerimizi unuturduk. Yöntemimiz olaydan olaya değişse de sonuç hep aynı olurdu, o kaldırımdan kalktığımızda dertlerimizden arınmış olurduk.

Yanağımdan süzülen bir damla yaşı öfkeyle sildim ve oturduğum yerden kalktım. Bambam de benimle ayaklanmıştı.

'Bazen seni hiç tanımadığımı düşünüyorum' dedi sesindeki hayal kırıklığıyla. Söylediğinden ziyade kalbinin kırıklığı sinirlendirdi beni. Onun bana kırılmaya hakkı var mıydı ki?

'Beni hiç tanımadın zaten' dedim. Aslında eski konuları açmak istemiyordum ama yine de tutamadım kendimi çünkü Bambam Tayland'dan döndüğünden beri ondan hesap sormamak için kendimi zorlukla tutuyordum zaten. O yüzden cevap vermesini beklemeden devam ettim.

'Eğer beni birazcık tanımış olsaydın bu halde olmazdık' dedim. 

'Hâlâ mı o konu? Hâlâ orada mısın sen Lisa?'

Öfkeyle bir kahkaha attım. Bir zamanlar en yakınım dediğim insanın yıllardır beni anlamak adına en küçük bir teşebbüste bulunmayışı oturdu içime.

'Hayatımı siktiğiniz için orada kalmış olabilir miyim acaba?' dedim resmen bağırarak. Eğer bu tansiyonda konuşmaya devam edersem sinir krizi geçireceğimi biliyordum. Jennie dışında hiç kimse sinir krizi geçirdiğimi bilmiyordu çünkü uzun yıllardır psikolojik tedavi alıyordum ve bu krizler artık iyiden iyiye hayatımdan çıkmıştı ama bu gece yaşanılanların hepsi şimdiden bana ağır gelmeye başlamıştı bile.

'Biz hiç bir şey yapmadık. Hepsi senin yüzünden. Hatanı bu zamana kadar hiç kabul etmemiş oluşuna inanamıyorum. Eğer kabul etseydin tüm yaptıklarına rağmen yanında olacaktım senin.' Bambam de benim gibi bağırarak konuşmuştu. Çıldırmama ramak kalmıştı, saçlarımı çekiştirerek bağırmaya başladım.

Burn Bridges -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin